Anektodlar

26 Aralık 2018 Çarşamba

Kuzey Mezopotamya ve Suriye'de Untulmuş Bir Kavim Hurriler ve Mitanni Krallığı


1887 yılında Nil’in doğu yakasında Kahire’den 300 km. güneyde Tell-el-Amarna’da bir fellah karısı, kendisini rahatsız eden yabancılara karşı son savunma çaresi olarak birkaç toprak tabak fırlatır. Amacı onların meraklı bakışlarından kurtulmaktır. Ama sonuç bunun tam tersi olur. Yabancıların kafalarına fırlatılanlar, Mısır’ın şimdiye kadar bulunmuş en büyük ve en önemli kil tablet arşivi olan Amarna mektuplarının parçalarıydı. Bu rastlantı yanında, 1887'den beri arşivin diğer parçalarının tanesi 10 kuruş gibi çok küçük bir para ile antikacılar tarafından satılmaktaydı. 1888 yılında Kahire çarşısında, 200 kadar parçanın satışa sunulduğu biliniyordu. Tabii, bunu duyan, enstitüler ve koleksiyonerler, hemen buraya akın ettiler ve sadece o yılın birinci ayında, ilk parçalar Londra ve Berlin’e ulaşmıştı. Özellikle, Avusturyalı koleksiyoner Theodor Graf’ın elinde, 160 parça toplanmıştı. Zamanla; Berlin Müzesi, bunları satın alıp sergilemeye başladı. Tabletler üzerine çivi yazısı ile yazılmış tabletlerin kısa sürede çözülmesinin nedeni dönemin diplomatik dili olan Akadca olarak yazılmış olmasıydı. Amarna Arşivi’nde bulunan Sami olmayan bir dille yazılmış metinler ilk bulunduğunda ise söz konusu dile Mitannice adı verilmişti. Bunun nedeni mektubu yazmış olan Mitanni Kralının aynı zamanda Akadca mektuplar da yazmış olmasıydı. 


Mitanni Kralı Tuşrutta'nın, Mısır Kralı III. Amenophis'e gönderdiği tablet mektup.

Amarna mektuplarından 13 tanesi Mitanni Kralı Tuşratta tarafından Mısırın XVIII. Sülale Firavunlarından III. Amenophis’e, ve IV. Amenophis’e yollanmıştı yani M.Ö 1375-1350 tarihlerine aitti. Mitanni Kralı Tuşratta’nın Tuduhep adlı kızının Firavun III. Amenophis ile evlendirilmesini Kral Tuşratta’nın IV. Tutmosis’ın halası ile evlenmesi ve Mitanni Kralı  II. Şuttara’nın Ninova tanrıçası Şauşga’nın heykelinin Mısır’a göndermesi gibi konuları içeren mektuplar Mitanni kralları ile Mısır Firavunları arasındaki yazışmalardı. Daha sonra Hitit başkenti Boğazköy’de bulunan metinler olayın boyutunu daha anlaşılır kılmıştır. Söz konusu arşivlerde birçoğu edebi ve dinsel içerikli “Mitannice” adı verilen bu dil ile yazılmış metinler bulunmuştur. Ancak Hititler bu dili Hurrice olarak adlandırmışlardır. Boğazköy ve Ugarit’de bulunmuş olan çift dilli metinler Hurrice’nin çözülmesinde oldukça önemli veriler sağlamıştır. Dil yapısı ne Samice’ye ne de Hint-Avrupa dillerine benzemektedir. Çivi yazısına çevrilmiş olması ve kullanılan genel dil bilgisi kurallarının Akadca’dan alınmış olması dilin anlaşılmasında önemli referans noktaları olmuştur. Bugün gelinen noktada Hurrice’nin Kafkas dil ailesine ait olduğu kabul edilmektedir. Ayrıca bu dilin, M.Ö. 9-6. yüzyıllar arasında Anadolu’nun doğusunda güçlü bir devlet kuran Urartu kavminin diline benzediği, bir başka deyişle Urartularla Hurrilerin akraba oldukları tespit edilmiştir.

Louvre aslanı, Musée du Louvre, Paris

Hurri dilindeki en eski yazılı belge ise Mardin'in güneyinde Yukarı Fırat ile onun bir kolu olan Habur Irmağı arasında bulunan Urkis şehrin'de bir tapınağın kurulması ile ilgilidir ve şimdi Louvre Müzesi'nde saklanmaktadır. Söz konusu yazıt tunçtan bir aslan heykelciğinin koruduğu bir taş levha üzerine arkaik çivi yazısı ile kazılmış olup M.Ö 2300 yıllarına aittir. Gerek Akkad Metinleri gerekse Hitit ve Mısır metinlerindeki bilgiler, bu metinlerde geçen yer adlarının lokalizasyonu üzerine ileri sürülen öneriler tekrar yorumlandığında, Suriye'nin kuzeyi ve Yukarı Mezopotamya merkez olmak üzere, batıda Toroslardan doğuda Zağros dağlarının ötesindeki Urmiye Gölüne kadar uzan alanlarda Hurrice konuşan toplulukların bulunduğu öne sürülür. Bunlar küçük topluluklar, beylik biçiminde örgütlenmiş küçük siyasi birimler olarak değerlendirilir. 

Birçok aşiret/beylik’den oluştuğu anlaşılan Hurriler arasında siyasi olarak güçlenen bir aile veya beyliğin Mitanni adıyla devletleştiği, bir krallığa dönüştüğü öne sürülmektedir. Mitanni krallarının unvanlarından biri olarak kullandıkları “Hurri Ordusunun/savaşçıların Kralı” terimi, Mitanni’nin Hurri’li halkların oluşturduğu bir konfederasyonda başkanlık ettikleri anlaşılmaktadır. Başkenti bu günkü Nusaybin yakınlarına denk gelen ancak yeri tam olarak henüz tespit edilememiş olan Vaşukanni olan Mitanni Krallığı, güçlü olduğu sırada Fırat´ın batısında etkin olmaya başlamış böylece Mısır, Hitit ile birlikte dönemin siyaset sahnesinde üçüncü büyük güç olmuştur. 


İdrimi Heykeli, British Museum

Antakya’nın kuzeydoğusunda, Asi Irmağı'nın kıyısında, Reyhanlı İlçesi’nin 18 km batı-güneydoğusunda konumlanmış antik bir kent olan Alalah'ta 1930'lu yıllarda Leonard Woolley tarafından yapılan kazılarda bulunan Alalah Kralı İdrimi’nin heykeli üzerindeki yazıt dönemin sosyo-ekonomik panoraması hakkında önemli bilgiler içerir. Akkadca olarak yazılmış metin Halep krallığını ele geçirmek için gerçekleştirdiği başarısız bir girişimden sonra İdrimi’nin Halep’den ayrılışı ve Mitanni Kralı Parratarna'nın yardımı ile Alalah’a kral olma sürecini oldukça çarpıcı bir dille ele almaktadır. 

İdrimi’nin bu öyküsü Mitanni’nin siyasi örgütlenmesi hakkında da bilgi vermektedir. Mitanni başkenti olarak kabul edilen Vaşşukkani’den yönetilen devlete bağlı kimi küçük krallıklar ve beylikler bulunmaktaydı. Halep ve merkezi Alalah olan Mukiş ülkeleri bunlar arasında idi.


Alalah Kralı İdrimi ile Kizzuvatna Kralı Pilli arasındaki esir değişimi ile ilgili anlaşma

Mitanni ülkesinin coğrafi sınırları tam olarak belirlemek güçtür. Ama gerek İdrimi heykeli gibi yazılı belgeler gerekse az sayıdaki arkeolojik tanımlanabilir bulgu, bazı bölgelerin Mitanni Krallığı’nın sınırları dâhilinde olabileceğine dair önemli kanıtlar sunar. Çukurova veya Elbistan bölgesine lokalize edilen Kizzuvatna Krallığı ile Antakya'nın güneyinde yer alan Ugarit Kralığı da Mitanni Krallığı’nın kısmı egemenlik alanına dâhil olmuştur. Mitanni Krallığına bağlı yerel krallıklar birçok noktada özgür hareket edebiliyorlardı. Örneğin arkeolojik kazılarda elde edilmiş olan bir tabletten Alalah Kralı İdrimi'nin, Kizzuvatna Kralı Pilli’ya ile bir antlaşma imzalayabilecek bağımsızlığa sahip olduğu anlaşılmaktadır. Genellikle Kizzuvatna’nın 2.binyılın ortalarından itibaren birçok açıdan Hurri etkisine girdiği ve bu çerçevede siyasi anlamda da Mitanni egemenliğinde olduğu anlaşılmaktadır. Hititler’deki Hurri etkisi de Hitit Kralı III. Hattuşili’nin Kizzuvatna’lı olan eşi Puduhepa ya bağlanmaktadır.


Yazılıkaya Açık Hava Tapınağı. Hititlerin baş tanrısı firtına tanrısı Tešup, baş tanrıça güneş tanrıçası Hepat, oğulları Šarruma, kızları Allanzu ve kız torunları. Tešup  dağ tanrıları Namni-Hazzi, Hepat-Šarruma diş aslan, Allanzu-torun  Kartal üzerinde tasvir edilmişlerdir.

Hurriler ile ilişkilendirilen yaklaşık 40 metin Hitit Başkenti Hattuşa’da bulunmuştur. Hititler üzerindeki Hurri etkisi oldukça yoğun gözükmektedir ki İmparatorluk Dönemi bazı Hitit krallarının isimleri bile Hurricedir. Yine dinsel ve kimi kültsel uygulamalarda güçlü bir Hurri etkisi görülmektedir. Örneğin Hititler’in en önemli Açıkhava kült alanı olarak kabul edilen Yazılıkaya Açıkhava Tapınağı’nda betimlenen tanrılar Hurri tanrılarıdır. Fırtına Tanrısı Teşup ve eşi Hepat Yazılıkaya A Odası’nda betimlenmiştir.

Hurri mitolojisi özellikle komşuları Fenikeliler, daha sonra da Hititlerin aracılığıyla Yunan dünyasında büyük ölçüde etkili olmuşlardır. Hitit başkenti Hattuşada, Akad, Hurri ve Hitit dili ile yazılmış tabletlerde ele geçen Gılgamış Destanı ana çizgileriyle eski Babil örneğine uygunsa da yeni bir Hurri yorumudur ve daha bir bütünlük gösterir. Hurrilerin en büyük efsanesi tanrıların kralı olarak adlandırdıkları Kumarbi üzerine yazılmıştır. Bu efsanenin Hurriceden Hititçeye yapılmış çevirileri Hattuşada bulunmuştur. Kumarbi Efsanesi sonradan Fenikeliler ve Hitit merkezleriyle Yunanlılara geçmiş ve Homeros ile Hesiodos'un eserlerine köklü etkilerde bulunmuştur. Hititlerin Hurrilerden aldıkları "Göğün Krallığı" efsanesi çok önemlidir. Burada sonradan Yunanlılara da geçen tanrıların doğuşu Theogoni anlatılmıştır. Anlatıya göre göğün önce üç tanrısı vardı. Alalu, Anu ve Kumarbi. Anu Babillilerin tanrısıdır. Alalu da onun daha önceki ceddidir. Hurri tanrısı Kumarbi, Sümerlerdeki Enlil'in karşılığıdır. Kumarbi kendisinden önceki göğün tanrısı Anu'nun erkeklik uzvunu ağzı ile koparır ve spermini yutmak üzere iken çıkarır çünkü Anu ona şu sözleri söylemiştir; "Erkekliğimi yuttuğuna pek sevinme. O seni üç korkunç tanrıya gebe bırakacaktır. O zaman kafanı kayalara vuracaksın". Efsaneye göre Kumarbi'nin içinden çıkarıp tükürdüğü spermden yer yüzü gebe kalmıştır. Bilindiği gibi Hesiod Theogonisi'nde benzer bir konu işler. Ona göre Uranos, Kronos ve Zeus birbirinin ardı sıra göğün kralı oldular. Hesiod'ta Kronos, babası Uranos'un erkeklik uzvunu karısı Gaia(toprak ana) ile sevişirken bir orakla keser ve denize atar. Uranos'un sepermlerinden Afrodit, kan damarlarından Gigantlar doğar. Hurri kökenli bu Kumrabi efsanesi Yunanlılara M.Ö 8. yüzyılda geçmiştir.

Suriye'nin kuzeyinde Lazkiye'ye yakın antik Ugarit şehrinin sarayında 1950‘lerde yapılan kazılarda toplam 36 adet çivi yazılı tablet bulunmuştur. ‘Hurri Şarkıları’ olarak bilinen ve bütünüyle bir müzik koleksiyonunu oluşturan bu tabletler ilk olarak Emmanuel Laroche tarafından 1955 ve 1968 yıllarında yayınlanır. Bu tabletlerden sadece bir tanesi de neredeyse hiç bozulmadan günümüze kadar gelebilmiştir. Söz konusu tableti özel kılan şey ise, bilinen tarihin en eski müziğini, notasyonlu ve bütün halinde barındırıyor olması. Üzerinde h.6 olarak kataloglanan Hurri İlahisi yazılı bulunan tablette ayrıca Tanrıça Nikkal’e adanan ilahinin sözleri ve bugünkü arp ya da lir olduğu düşünülen 9 telli ‘sammum’ ile nasıl çalınacağına ilişkin talimatlar da yer alıyordu. Diğer tabletlerden bazılarının üzerinde de bahsi geçen sammum isimli müzik aletinin nasıl akort edileceğine dair bilgilere de yer verilmişti.


Bilinen tarihin en eski melodisi olan ve Tanrıça Nikkal’e adanmış Hurri ilahisinin Michael Levy tarafından yeniden canlandırılan bu şarkıda dijital bir enstrüman olan midi klavye kullanıldı.

Archeologia Musicalis dergisinde, 1988’de yayınlanan bir makalede Richard Fink, “7 notalı diyatonik ölçünün tıpkı müzikal harmoni gibi bundan 3400 yıl önce varolduğunu” yazmış ayrıca, bu arkeolojik bulguların antik harmoninin aslında var olmadığını ve ölçünün yalnızca Antik Yunan’la alakalı olduğunu savunan müzikologların birçoğunu yanılttığını belirtmiştir.

M.Ö. 2. bin yılın ortalarında Hurri-Mitanni Devleti, Eski Ön Asya ‘nın en kuvvetli siyasi güçlerinden biri iken, Hitit Kralı Şuppiluliuma ‘nın seferleriyle kudretini kaybederek, Hititlere bağlı ve Asur ‘a karşı tampon bir ülke haline getirilmiştir. M.Ö. 1200 lerde cereyan eden Ege Göçleri neticesinde ise hem Hitit İmparatorluğu, hem de Mitanni Krallığı, tarih sahnesinden çekilmişlerdir. Ancak etkileri Antik Yunan aracılığıyla tüm Yakın Doğu'da uzun süre yaşamıştır.






Hiç yorum yok:

Anadolu'da Klasik Türk Edebiyatının Doğuşu

İran saraylarında gelişmiş klasik yüksek kültür mirası, Anadolu'da Konya Selçuklu sarayından sonra  Uc Türkmen beyliklerinde örnek al...