Anektodlar

5 Ağustos 2018 Pazar

Bir Ceneviz Kolonisi: Galata - Osmanlı Fethine Kadar


447 yıllarında yazılmış "Notitia urbus Constantinopolitanae" adlı eserde Konstantinapolis'in, aynı Roma gibi, on dört bölgeye ayrıldığı belirtilir. Bu bölgelerin on üçü Theodosios surları yani bu günkü tarihi yarımadanın içindedir, sadece bir tanesi "Sykai", Roma'da Tiber'in karşı kıyısında yer alan ve bugün Trastevere denilen bölge gibi Haliç'in karşı kıyısındadır. Galata yöresine erken Bizans döneminde “Sykai” yani “İncirlik” ismi verilmiştir. Esas şehirde: Haliç ile ayrılmış bölge, eski Yunan diliyle “karşıdaki incirlik” anlamına gelen “Peran en Sykasi” olarak isimlendiriliyordu. Sykai ismi 9. yüzyıla kadar kullanılmış, bu tarihten sonra yerini sadece, “karşı” mânasına gelen "Pera" ismine bırakmıştır. Bu kelime, yabancı tüccarların yaşadığı bölgeye yerli Bizans halkının yabancılığını da ifade etmekteydi. İlk günlerinden bu yana Pera'nın Haliç'in karşı kıyısındaki Konstantinopolis'ten farklı bir karakteri ve kimliği olmuştur. Tarih boyunca Peralıları, Konstantinopolis halkı "frangofouromeni" yani "Batılı giysiler giyenler" diyerek, Osmanlılarsa kâfir diyerek hakir görmüştür. Yüzyıllar boyunca ayrı bir şehir olarak yönetilen, sonrasında da Osmanlı yasasına tabi olmadan Avrupalıların ve yabancı büyükelçiliklerin koruması altındaki yerel Hıristiyanların yerleştiği, her büyükelçiliğin kendi mahkemesi, posta servisi ve hatta cezaevi bulunan bu bölgede yaşayanlar, buranın Avrupa şehirlerine benzemesinde büyük rol oynamışlardır. 


Koyu Kırmızı Yerler Ceneviz Kolonileri

Galata isminin, kentin çevresinde ahırlar bulunmasından dolayı “süt” anlamına gelen Yunanca "galaktus" veya İtalyanca “merdivenli yol” demek olan "calata"dan geldiği ileri sürülmekle beraber kelimenin menşei tam olarak bilinmemektedir. Konstantinopolis, 1204 yılında Haçlılar tarafından ele geçirilip yağmalandıktan sonra 1261 yılında VIII. Mikhail Palaiologos tarafından Latinlerden geri alınırken Cenevizler önemli askeri destek vermişlerdir. Bunun üzerine Bizans İmparatoru VIII. Mikhail Palaiologos, 1261 baharında Nimfayon Anlaşması ile Cenevizler ile ittifak kurarak Galata'yı Cenevizlilere verir. 

Ceneviz adı, 11. yüzyılın başından 1815'e kadar İtalya Yarımadası'nın kuzey batısında, bugünkü Cenova civarında hüküm sürmüş bir İtalyan şehir devleti olan Cenova Cumhuriyetine Osmanlıların verdiği isimdir. Denizcilik yoluyla gelişen Cenovalılar, doğuda birçok imtiyazlar elde etmişler, deniz kuvvetlerinin güçlü olması sebebiyle pek çok önemli kilit limanların sahibi olmuş veya bu tür yerleri özel statülerle kontrol etmişlerdi. Nimfayon Anlaşması ile Bizans İmparatoru ile ittifak kuran Cenevizliler, Haliç kıyısındaki Galata'ya yerleşmekle yetinmeyip Karadeniz ve Ege'de, İmparatorluğun tüm limanlarının kendilerine açılması gibi bir çok imtiyaz da elde etmişlerdi. 12. yüzyılın sonunda Kudüs'ün tekrar Müslümanların eline geçmesi Avrupa için Doğu Akdeniz ticaret yolunun güvenirliğini kaybetmesine neden olmuştu. Ancak 13. yüzyılda Moğolların gelişinden sonra kuzey Karadeniz'de alternatif bir ticaret yolunun oluşur. Cenevizlilerin kuzey Karadeniz kolonileri sayesinde Çin, Hindistan ve İran ticaretini kontrol altında tutan Moğollar ile Avrupa arasında aracı olmaları ve Hint baharatı, at, kürk ve köle ticaretinden büyük servetler kazanmalarını sağlamıştır. Ceneviz Galata'sı zamanla Levant'taki başlıca limanlardan biri haline gelerek Konstantinopolis'in üç katı ticaret hacmine ulaşır. Kırım ve Karadeniz'deki Ceneviz kolonilerinden ve Tuna üzerinden Balkanlardan getirilen buğday, balmumu, donyağı, ipek, tuz ve şap gibi mallar Galata üzerinden Avrupa'ya taşınmaktaydı. İmparator ile Cenevizliler arasında 1304 Mart’ında imzalanan bir anlaşmaya göre Cenevizliler tespit edilen bölgenin içinde hamam, kilise, et ve buğday pazarları yapabilecekler fakat etrafını asla surla çeviremeyeceklerdi. 

Ceneviz Sarayının Kalıntıları

Cenevizliler Galata'yı, her yıl Cenova senatosu tarafından atanan "podesta" adı verilen bir vali aracılığıyla yarı bağımsız bir koloni olarak yönettiler. Podesta ve konsülü, Podestat denen binada toplanırlardı.  Galata'da, “Piazza” denilen ana meydanın yanında "Palazzo del comune" olarak adlandırılan ve Podesta'nın makamı olan bir saray yapılmıştı. “Ceneviz Sarayı” olarak bilinen bu yapının, fetihten sonra varlığını sürdüren Galata-Ceneviz cemaatinin idare merkezi olarak kullanıldığı düşünülmektedir. 1314 yılında tarihlenen Ceneviz Sarayı aslında Cenova'ya bağlı Galata'daki Ceneviz idarecisinin sarayı olarak inşa edilmiştir. Podestat’ın süslü ön cephesi 1908'de iş hanı yaptırılmak üzere yıkılmış ve bu gün Avusturya Lisesi’nin ön kapısının bitişiğinde yer alan binanın geriye kalan arka kısmı bir Lokanta olarak hizmet vermektedir. 


Cristoforo Buondelmonti'e ait 1422 tarihli bilinen en eski İstanbul ve Galata haritası

Cenevizliler olası tecavüzlere karşı Galata'nın etrafını bir sur duvarı ile çevirmek için İmparator'dan gerekli izini alamasalar da 14. yüzyılda bölgeyi surlarla çevirmeye başladılar ve 15. yüzyılın ortalarına kadar alanı ve surları genişletmeye devam ettiler. Bizanslı tarihçi Nikephoros’a göre; önce koloninin etrafına bir hendek kazıp Bizans’ı bir oldubittiye getirmişlerdir. Buna ses çıkarılmayınca bu kez de bölge sınırları üzerinde muntazam aralıklarla yüksek, taştan yapılmış evler inşa etmişler daha sonra ise bu evleri burç olarak kullanıp aralarındaki boşlukları duvar ile doldurarak bir sur meydana getirmişlerdir. Bu sırada oldukça zayıf durumdaki Bizans buna bir tepki gösterememiş ve Galata surları da bu şekilde inşa edilmiştir. 



1304'te surlarla çevrilmiş ilk alan, şimdi Haliç'te iki köprünün arasında kalan uzun ve dar dikdörtgen bölgeydi. Sonrasında Cenevizliler kendilerini daha iyi savunabilmek için Haliç'in üst tarafındaki tepelere yaptıkları duvarlarla buna bir üçgen eklediler; en üst noktasına da yapımı 1348'de tamamlanan, "İsa'nın Kulesi" olarak bilinen ve zamanla Galata Kulesi diye anılan yapıyı diktiler. 


19. Yüzyıl sonlarında çekilmiş Galata Surlarının kalıntılarının görülebildiği bir fotoğraf



Daha sonra 1387 ve 1397'de kulenin kuzeybatısındaki alanı surlarla çevirdiler ve son olarak 1446'da tepenin Boğaz'a doğru inen doğu eğimini de kapattılar. Böylece son savunma sistemi, dış surunun kenarında derin bir hendek bulunan, duvarlarla çevrelenmiş beş alandan oluşuyordu. Bu günkü Azapkapı civarından yukarı çıkan ve Galata Kulesi en tepe noktasında yer alan surlar, Tophane düzlüğüne bağlanacak şekilde yamaçtan inmekteydi. Cenova idaresinde her onarım ve değişiklik surlara mermer kitabelerle işlenir. Yine Podesta’nın arması ve ana kent Cenova arması çeşitli Cenova soylularının armaları surlarda bulunmaktaydı. Bu armaların bazıları İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde bulunuyor. Galata’nın surları ile beraber inşa edilen koruyucu hendeklerden ise günümüze sadece Galata Kulesi yanındaki “Büyük Hendekˮ sokak ismi ve “Lüleli Hendek” sokak ismi kalmıştır. Fakat Galata Kulesi’nin yanındaki hendek, 1860’lı yılların bir fotoğrafında hâlâ görülmektedir. Fatih Sultan Mehmed fetihten sonra Galata kara surlarını yer yer yıktırmıştır. Galata Surları’nda Fatih Sultan Mehmed’ten sonra bilinen en köklü yıkım ise Şehremaneti (Altıncı Daire-i Belediye) tarafından 1864’ten sonra gerçekleştirilmiştir. 


Galata Surlarının Azapkapı, Haliç tarafındaki kalıntıları


Bugünkü Galata Kulesi’nin esasını teşkil eden burç, karadan gelecek bir tehlikeye karşı Galata surlarının kuzey tarafını koruyor, Haliç’ten ve Boğaz kıyısından yukarı uzanan sur duvarlarının birleştiği yerde bulunuyordu. Surların başkulesini teşkil eden bu burcu Bizanslılar Megalos Pyrgos (Büyük Burç), Cenevizliler ise Christea Turris (İsa Kulesi) olarak adlandırmışlardı. Cenevizliler, 14. yüzyılın ikinci yarısı ile 15. yüzyılın ilk yarısı içinde kule çevresindeki tahkimatı devamlı geliştirdiler, 1443’de kuleyi de yükselttiler. Öteden beri Doğu Akdeniz, Adalar ve Karadeniz ticaretindeki rakiplerine karşı Türkler’le dost geçinme siyasetini takip eden Cenevizliler, Galata tahkimatında yapacakları “yüksek bir kule” için Sultan II. Murad’dan malzeme ve borç para istemişlerdi; bu yardıma karşılık yapacakları veya yükseltecekleri kulenin uygun bir yerine Murad Bey’in adını veren bir kitâbe koymayı da teklif etmişlerdi. 




İtalya’daki merkez bu girişimi öğrendiğinde Galata idaresine çok sert bir mektup yazarak tahkimatı kuvvetlendirmeye yetecek zenginlikte olduğunu bildirmişti. Kule 1445-1446 yıllarında Baldassare Maruffo tarafından yükseltilmiş olmalıdır. Nitekim Mumhâne veya Kireç Kapısı’nda eskiden bulunan bir mermer levhada podesta Maruffo’ya buradaki surları genişlettiği ve İsa Kulesi’ne kadar bir misli daha yükselttiği için şükran ifadeleri yer alıyordu. 

Galata Pera Podestası, Cenovalı Grimaldi’nin yaptırdığı kulenin tamamlanması anısına 1443'te hazırlanmış levha , İstanbul Arkeoloji Müzesşnde sergilenmektedir.

Ceneviz çekirdek bölgesi, bugünkü Azapkapı ile Karaköy arasındaki bölüm, en canlı ticaret bölgesi idi. Ceneviz Eski ve Yeni Lonca`sı, önemli Latin kiliseleri San Michele, San Francesko, Santa Anna, Santa Maria, San Domenico, San Zani bu bölgedeydi. Yahudiler ilk kalenin doğusunda bugünkü Karaköy ve Yüksekkaldırım boyunca; Rumlar Galata Kulesi ile ilk Ceneviz Kalesi arasında ve Haliç`in Karaköy - Tophane arasındaki kıyısında, Ermeniler de onların arkasında yamaçta yer alıyorlardı.

Bu günkü Kart Çınar Sokak'ta içinde Latin Katolik Sankt Gerog Kilisesi'ni barındıran Avusturya Lisesi yer alır. 1303 tarihli bir Ceneviz belgesi bu kiliseden söz eder. Muhtemelen daha önce Rum Ortodoks kilisesiyken 1261'de Latin Katoliklere geçmişti. Asırlar boyunca geçirdiği yangınlarla defalarca harap olan kilise 1731 yangınının hemen ardından Fransa Kralı XIV. Louis'den gelen bağış ile yeniden inşa edilmiştir. Günümüzdeki yapı o tarihten kalmadır. Kilisenin içinde Apollo'ya adandığı düşünülen çok eski bir ayazma vardır. Erken Bizans döneminde ayazma Azize İrene'ye adanmıştı. Rivayetlere göre, Azize İrine burada yaşayan genç bir kızdı. Bu ayazmada Apollo'ya tapmayı reddettiği için kafası kesilmişti. Ayazma'da yer alan modern bir tabloda Azize İrine ayazmanın yanında, kesilen kafası yerde durur şekilde resmedilmiştir. Bu günkü Avusturya Hastanesi ise Sankt Gerog kilisesinin kadınlar manastırıydı. 

Bu günkü Galata Kulesi Sokak'ta günümüze kadar gelmeyi başarmış Latin kiliselerinden birinin girişi yer alır. Burası Latin Katolik San Pietro ve Paolo Kilisesidir. Kilise beyaz urbaları üzerine siyah cübbe giydikleri için kara keşiş de denen Dominiken keşişlerce kurulmuş. Aziz Dominik tarafından kurulan ve Papa III. Honorius tarafından 22 Aralık 1216'da onaylanmış bir Katolik tarikatı olan Dominikenler entelektüel geleneği ile ünlüdür, pek çok din alimi ve filozof bu tarikattan yetişmiştir Dominikenler Galata'ya ilk olarak Latin İstilasından sonra Konstantinopolis'in Latinler tarafından idare edildiği 1204-1261 tarihleri arasında gelmiş Galata'ya yerleşerek tepenin aşağısında San Pietro ve San Domenico kiliselerini kurmuşlardır. 




St. Domenico Kilisesi (Arap Camii)

Cenevizliler döneminde bir Katolik kilisesi olarak inşa edilen  St. Domenico Kilisesi, fetih öncesinden kalan tek gotik kilise olarak Galata'nın kentsel dokusunda hala fark yaratan bir yapıdır. Konstantinopolis'teki 1204-1261 arası Latin hâkimiyeti yıllarında  Galata'da Katolikler tarafından San Paolo adında bir kilise yapılmış, fakat 14. yüzyıl başlarında bu yapı Dominiken tarikatı mensuplarının eline geçince aynı yerde büyük bir manastır ile San Paolo ve San Domenico adına yeni bir kilise inşa edilmiştir. 14. ve 15. yüzyılın ilk yarısında pek çok İtalyan buraya gömülmüştür. Fetihten sonra Fâtih Sultan Mehmed tarafından 1455’te camiye çevrilmiştir. Fâtih vakfiyelerinde Galata Camii olarak geçen yapı 1492'de Endülüs'ün düşmesinden sonra İspanya'dan göçen Müslüman Arapların bu cami çevresine yerleştirilmelerinden sonra burası Arap Camii adını almıştır. 


Arap Camii İçindeki Ceneviz Döneminden Kalan Freskler


Bu yapının içindeki sıvalar 1999 depreminde dökülünce, altından İsa Peygamber, Meryem Ana, havariler ve azizlerle ilgili duvar resimleri ortaya çıkmıştır. Ancak yüzyıllar boyu gizli kalan dünya kültür ve sanat tarihi açısından yön değiştirici bu duvar resimlerinin toplanan kurul tarafından camide ibadete devam edildiği gerekçesiyle kapatılmasını uygun görülmüştür.

Galata’da Arap Camii döşemesi altında bulunan Ceneviz mezar taşları

San Domenico'nun camiye çevrilmesinden sonra Dominikenler tepenin yukarısına, San Pietro'ya adayarak yeni bir kilise kurdular. Yüzyıllar içerisinde geçirdiği yangınlar nedeniyle bir kaç kez yenilenen kilise son halini 1841'de İtalyan mimar Gaspare Fosatti'nin Kilisenin iç cephesi dış cephesine nazaran çok daha renkli ve süslemelidir. Kubbe üzerindeki altın yıldızlarla çevrili gök yüzü görüntüsü çarpıcıdır. 


Sen Piyer Kilisesi





Saint Benoit Latin Katolik Kilisesi; İstanbul Boğazı’nın Rumeli yakasında Karaköy Kemeraltı caddesine cepheli 14.yüzyılda Cenevizliler tarafından inşa edilmiştir. Yapı 1450 tarihlerinde Benedict tarikatı tarafından Saint Benoit kilise ve manastırı olarak değiştirmiştir. Osmanlı idaresi döneminde Kanuni Sultan Süleyman tarafından önce camiye çevrilmek istenmiş daha sonrada Fransız Kralına bağışlanmıştır. Bu bölgede o tarihlerde Rumların bulunmasından dolayı kilise çok faal günler geçirmemiştir. 1609 yılında kilise Cizvit papazlarına verilmiştir.1780 tarihlerinde ise tarikat ortadan kaldırılınca, bu sefer kilise Fransız Lazaristes papazlarına verilmiştir. Kilise günümüzde Saint Benoit Lisesi kompleksinde yer almaktadır. Kilise üç defa yangın geçirmiş olup en son 1996 yılında yanmıştır. Kilisenin çan kulesi çok önemlidir.

Ceneviz’le dostluk siyaseti, Bizans’a karşı olan tasavvurları sebebiyle Osmanlılara her şeyden önce Çanakkale Boğazı’ndan Gelibolu’ya geçmek için gemi kiralama imkânı veriyordu. Nitekim 1363’ten başlayarak Konstantinopolis'in fethine kadar gerek Galatalı gerekse Foçalı Cenevizliler yüksek miktarda altın karşılığında Anadolu’dan Rumeli’ye asker ve halk geçirmişlerdir.
Cenevizliler, Osmanlılar ile barış halinde olmalarıyla birlikte 1453 yılındaki kuşatma esnasında şehrin savunmasına doğrudan doğruya katılarak ve Bizans'a silâh, mühimmat, erzak yardımında bulunurlar. Cenevizli komutan Giustiniani, İmparator XI. Konstantin'in çağrısı ile Cenova'dan yanında 700 kişilik özel ordusuyla şehrin savunmasına katılmak için gelir. Konstantinopolis düştüğünde Galata’da panik çıkar ve herkes kaçmaya başlar. Kaçanların çoğu zengin Cenevizli ve Rumlar`dı. Yahudiler arasında kaçan yoktu. Konstantinopolis bir saldırı ile fethedimişti fakat Galata bir ahidname ile teslim oldu. Galata'nın Osmanlılar`a savaşsız olarak tesliminde, Ceneviz idaresine karşı olan Yahudi, Ermeni ve Rumlar'ın rolü olduğu düşünülmektedir. 1 Haziran 1453`te Yunanca olarak Zağanos Paşa tarafından kaleme alınan bu ahidnameyle Galata halkına "aman", yani İslam dinine göre sultanın yeminiyle can ve mal güvenliği verilir. Ahidnameye göre Galata halkı dinî inanç ve âyinlerini eskiden olduğu gibi devam ettirecekler; aileleri, mal ve mülkleri konusunda hiç bir endişe duymayacaklar; özgür ve güvenli bir şekilde seyahat edecekler, yıldan yıla vergi ödeyecekler, kiliselerinde âyinleri geçekleştirebilecekler ancak çan çalamayacaklar, yeni kilise yapamayacaklar, kiliseleri camiye çevrilmeyecek; gümrük vergileri ödendiği müddetçe ticaret yapmalarına kimse engel olmayacak, hiç kimse Müslüman olmaya zorlanmayacak, kendi seçtikleri kişiler tarafından işlerini yürütebileceklerdi. Sultan Mehmed, teslimden sonra hemen bir subaşı ve kadı atayarak Galata'yı doğrudan doğruya Osmanlı idaresi altına alır ve Cenevizliler’e eski özerk statülerini vermez. Başlarındaki podestaya da sadece “kethüdâ” unvanını kullanmasına müsaade eder. 

Sultan, Avrupa ile ticaretin merkezi olan Galata`nın eskisi gibi işlek bir liman olarak kalmasına önem veriyordu. Bu amaçla kaçanlara, üç ay içinde geri dönerlerse evlerinin ve mallarının teslim olunacağını ilan eder. 1455 sayımı geri dönenler olduğunu gösteriyor. Sultan, Galata kara surlarının güvenlik nedeniyle yer yer yıkılmasını emretse de kent Ceneviz dönemindeki asıl topografyasını korur. 1455 yılında, St. Domenico'nun çan kulesi minareye, kilise de camiye dönüştürülür. 

1455 yılında Galata ahalisi vergi tespiti için sayılır ve hâne sayıları kaydedilir. Buna göre, tespit edilen on üç mahallede daha çok Cenevizliler vardı. 1455 sayımına göre İtalyanlar emlâkin  % 60’ına, Rumlar % 35’ine sahiptiler. Emlâk sahibi olarak kayıtlı iki nefer Ermeni vardı, Yahudi ev sahibi ise hiç yoktu. 1460’lardan itibaren Floransalılar da buraya yerleşip giderek nüfuz kazanmaya başlarlar. 1475'te Kırım'daki Ceneviz şehri Kefe'nin fethedilmesinden sonra buraya getirilen Cenevizliler de Galata’nın başlıca Latin ve yabancı unsurunu oluşturdular. 

Osmanlı idaresinde 1453 - 1490 arasına rastlayan Galata - Ceneviz noter kayıtları, serbest yaşam ve ticaret bakımından eskiye göre önemli bir değişiklik olmadığını ortaya koymaktadır. Bu dönemde Galata’da Cenevizli, Venedikli zengin tüccarlar cizyeden muaf olarak yaşıyor, ticaret yapıyor, yıllık belli bir vergi veriyordu. 1478 sayımına göre Galata’da 535 hâne Müslüman, 592 hâne Rum, 332 hâne Latin, altmış iki hâne Ermeni vardı.  




Sultan II. Bayezid, saltanatının  ilk yıllarında o zaman ağaçlar ve koruluklarla kaplı olan Galata’da avlanmak için gezinirken ağaçlar ve gül fidanları arasında bir kulübe görür; içeri girdiğinde Gülbaba adlı bir velî ile karşılaşır. Sohbetinden çok memnun kaldığı bu velînin bir isteği olup olmadığını sorunca ihtiyar, “Padişahım! Şu tepeciğe bir mektep kur da orada okuyup yazanları hizmet-i hümâyununda istihdam et” der. Bunun üzerine Gülbaba’nın gösterdiği arsanın etrafı duvarla çevrilerek bir cami ile ikişer yüz talebenin öğrenimine elverişli üç koğuş, her koğuşa birer hamam, mutfak, zâbitan dairesi ve diğer ihtiyaç birimlerini kapsayan Galata Sarayı'nı inşa ettirir. 



Osmanlılar devrinde Galata han, bedesten gibi yeni alt yapı eserleriyle hem mimari hem de nüfus bakımından değişim geçirir ve giderek eski surlar dışına doğru taşmaya başlar. Galata çevresinde Tophane, Cihangir, Fındıklı, Ayas Paşa, Kasım Paşa ve Piyale Paşa gibi yeni semtler doğar. Osmanlı devrinin başında bugünkü Tünel-Galatasaray Lisesi arası Galata’nın kuzey sınırını, bugünkü Kasımpaşa batı sınırını, Tophane ise doğu sınırını meydana getirmekteydi



Osmanlı İmparatorluğu döneminde şehre gelen mallar,  inşa edilen ve kapan adı verilen hanlarda toplanıyordu. İstanbul'da çok sayıda kapan bulunmasına rağmen en büyükleri Unkapanı, Yağkapanı ve Balkapanı olarak biliniyordu. Bu gün bulundukları semtlere de isimlerini veren bu kapanlardan Yağkapanı Galata'da idi. Unkapanı bugün hala bulunduğu semte ismini verirken, Galata bölgesinde bulunan Yağkapanı Han'dan ise günümüze herhangi bir kalıntı ulaşmadı. Han özelliğini devam ettiren ve işlevini sürdüren tek kapan olan Balkapanı'nı ise bugün Tahtakale'de görebilmek hala mümkün. Galata'daki Yağkapanı'nda da, diğer kapanlarda olduğu gibi İstanbul'a dışarıdan gelen bal, yağ, don yağı, pamuk, keten, zeytinyağı, kahve, şeker, sabun, peynir gibi ürünler depolanıp satılmakytaydı.




Galata 15. yüzyıl sonu ile 16. yüzyılda Yahudi ve Karay nüfusla tanıştı. Bilindiği üzere Aragon Kralı II. Fernando ve ve karısı Kastilya Kraliçesi İsabel, 1492'de Granada’yı alarak İspanya’yı bir Katolik devletine dönüştürme projesinin önündeki son engeli ortadan kaldırırlar. Sonrasında ülkede yaşayan Yahudi ve Müslümanları birkaç ay içinde İspanya topraklarını terk etmek ya da Hıristiyanlığa geçmek seçeneklerimden birine zorlarlar. Bunun neticesinde İspanya’da yaşayan çok sayıda Yahudi İngiltere, Hollanda, İtalya gibi ülkelere gitmiş; önemli bir bölümü de II. Bayezid zamanında Osmanlı topraklarına gelip yerleşmişti. İspanya’dan gerçekleşen göçle Galata'daki Yahudi nüfus artmaya başladı. Seferad, İbranicede İspanya anlamına geldiğinden İspanya'dan göçen Yahudilere Seferad konuştukları bir çeşit Kastilya İspanyolcası olan dile de Ladino denmiştir. Rus baskısı nedeniyle Litvanya ve Polonya ve Kırım'dan gelen kökü Hazarlara dayanan bir Yahudi grup olan Karayların yaşadıkları yerlerden biri de Galata idi. Galatada yoğun olarak yerleştikleri semt  Karay Köy adıyla anılmaya başlamış ve zamanla bu günkü Karaköy'e dönüşmüştür. Galatalı Karaylar genelde kendi aralarında Bizans-Rumcası, Latince, Kırım Karaycası ve İbranicenin karışımı Karaitika adını verdikleri Judeo-Yevanit denen bir dilde konuşurlardı.

Osmanlı devrinin başında bugünkü Tünel-Galatasaray Lisesi arası Galata’nın kuzey sınırını, bugünkü Kasımpaşa batı sınırını, Tophane ise doğu sınırını meydana getirmekteydi. 


Osmanlılar devrinde Galata han, bedesten gibi yeni alt yapı eserleriyle hem mimari hem de nüfus bakımından değişim geçirir ve giderek eski surlar dışına doğru taşmaya başlamıştır. 

Bağlanmaz firdevse gönlünü Galata’yı gören 
Servi anmaz anda ol serv-i dilara gören 

Bir firengî şîveli İsayî gördüm anda kim 
Lebleri dirilmiş der idi İsa’yı gören

Akl-ü fehmin dîn ü îmânın nice zabteyleyesin 
Kâfir olur hey müselmânlar o tersâyı gören

Kevseri anmaz o içtiği  mey-i nâbı  içen 
Mescide varmaz o vardığı kilisâyı gören 

Bir firengi dilber olduğunu bilürdi Avni ya 
Bel-ü boynunda o zünnâr-ü çelipâyı gören




Hiç yorum yok:

Anadolu'da Klasik Türk Edebiyatının Doğuşu

İran saraylarında gelişmiş klasik yüksek kültür mirası, Anadolu'da Konya Selçuklu sarayından sonra  Uc Türkmen beyliklerinde örnek al...