Anektodlar

18 Ekim 2018 Perşembe

Tarihi Yaşatan Şehirler 1: Tebriz 2018 İslam Dünyası Turizm Başkenti


Tarih boyunca ipek yolu güzergahının en önemli noktasında bulunmasından dolayı bölgenin en önemli ticaret merkezi olan Tebriz, 2018 yılında İslam Dünyası Turizm Başkenti olarak seçilmesiyle İslam Dünyası ülkelerinden hem de farklı ülkelerden gelecek ziyaretçiler sayesinde bir fırsat yaratarak tarih boyunca sahip olduğu bu özel konumu günümüzde yeniden turizm vasıtasıyla ön plana çıkarma şansını yakalamakta. Günümüzde 3,7 milyonluk nüfusa sahip olan İran’ın Doğu Azerbaycan Eyaletinin yönetim merkezi olan Tebriz, İran’ın nüfusu en kalablık üçüncü, sanayisi en gelişmiş ikinci şehri konumunda. Şehrin içinden geçerek Urmiye gölüne ulaşan Acı Çay ve Kuru Çay nehirlerinin yatağında bulunan Tebriz, tarihi boyunca hem istilalar hem de geçirdiği depremler nedeniyle yıkımlara uğrayıp defalarca yeniden inşa edilmiş. İran tarihinin son 200 yılına İran’da ilk matbaa, ilk belediye teşkilatı, ilk sinema salonu, ilk tiyatro, ilk polis teşkilatı, ilk darphane, ilk devlet kütüphanesi, ilk kadın derneği gibi ilklerle damga vuran Tebriz, ilklerin şehri olma özelliği taşımakta. Tarih boyunca Pers/Fars, Ermeni, Gürcü, Arap, Kürt, Türkmen/Azeri, Moğol, Zerdüşt, Yahudi, Budist, Hıristiyan ve Müslüman gibi çeşitli milletlere ve dinlere mensup kişilerin yaşadığı son derece kozmopolit bir şehir olan Tebriz'de, günümüzde nüfusun %97'sini Azeriler geri kalanını ise Farslar ve Ermeniler oluşturmakta. Bu nedenle 17. yüzyılda şehri ziyaret eden meşhur Osmanlı seyyahı Evliya Çelebi'nin "Acem elinde Azerbaycan tahtı" dediği Tebriz'e Azeriler tarafından  “Azerbaycan’ın Anası” ve Azerilerin deyişiyle "Azerbaycan'ın tarihi payitahtı" denmektedir. 

Atropates'in İskender ile buluşması

M.Ö 331 yılında Perslerin, Büyük İskender tarafından Gaugamela Savaşında yenilgiye uğratılmasından sonra Büyük İskender’in hizmetine giren İranlı satrap Atropates, İskender’in ölümünden sonra, önceleri onun adına yönettiği Küçük Medya (Media Minor) bölgesinde (tam olarak günümüzde İran'ın Doğu ve Batı Azerbaycan eyaletleri ile Kermanşah ve Luristan eyaletlerinin olduğu bölge) müstakil bir krallık kurmuş ve bu devlete “Atropates’in ülkesi” anlamında Yunanca Atropatene adı verilmiştir. Bu komutanın isminin Atropates şeklindeki telaffuzu Yunan kaynaklarındaki telaffuzu idi. Yunanlıların Atropaten şeklinde telaffuz ettikleri kelime Ermenice'de Atrapatakan, Orta Farsça olarak adlandırılan Sâsânî Pehlevîsinde Azurbazagan, Süryânîce’de Azarbaygan şeklinde telaffuz edilmiş son olarak ise Arapça’daki g/c değişikliğiyle Arapça ve Modern Farsça'da Azerbaycan’a dönüşmüştür. Asırlar boyunca Azerbaycan'ın hem kültürel hem de siyasi merkezi olacak olan Tebriz şehri, Tavrez adıyla Ermeni tarihçi Vardan’a göre, M.S 3. yüzyılda son Part hükümdarı V. Artaban’ı ortadan kaldıran Sâsânî İmparatoru I. Erdeşîr’den intikam almak isteyen Ermeni kralı Khosro tarafından kurulmuş ve Sâsânîlere karşı bir üs haline getirilmiştir. 298 yılında Sâsânîler ile Roma İmparatorluğu arasında gerçekleşen bir savaştan sonra ile yapılan bir anlaşma sonucunda Sâsânîlerin Ermenistan Krallığı üzerindeki hakimiyetini kaybettiği dönemde Ermenistan Kralı Tridates başkentini Tebriz'e taşımıştır. Tebriz şehri, kesin olarak Sâsânîlerin eline geçinceye kadar, Ermeniler ile Sâsânîler arasında birkaç defa el değiştirmiştir.
Sâsânîler döneminde şehirdeki halkın büyük kısmının İran’ın milli inancı olan Zerdüştlüğe bağlı olması ve bu inancın, şehrin demografik, mimari, ticari ve kültürel yapısına hâkim olması sebebiyle bu şehir tipik bir Erken Ortaçağ İran şehri görünümüne bürünmüştür.  642 yılında Hz. Ömer döneminde fethedilerek bir İslam şehri haline gelen Tebriz, 791 yılında Abbasi Halifesi Hârûn Reşîd'in ateşli hastalığa yakalanan zevcesi Zübeyde'nin Tebriz'deki kaplıcalara girdikten sonra iyileşmesiyle Zübeyde tarafından imar edilip etrafı surla çevrilince önemi arttı. Arap coğrafyacıları bu dönemde Tebriz’den surları ve camileri bulunan, ticareti gelişmiş güzel bir şehir diye bahseder. 1055 yılında Selçuklu Sultanı Tuğrul Bey tarafından ele geçirilen şehirde belli aralıklarla yaklaşık bin yıl sürecek Türk hakimiyeti başlar ve bu günkü modern Azeri halkının oluşumu bu süreç esnasında gerçekleşir. 11. yüzyılın sonunda Selçukluların çöküşüyle birlikte bağımsız olan Selçuklu Atabegliklerinden İldenizlilerin başkenti olan Tebriz altın çağını 13. yüzyıl ile 16. yüzyıl arası İlhanlı, Celayirli, Karakoyunlu, Akkoyunlu ve Safevilerin başkenti olduğu dönemde yaşadı. 16. yüzyıl ile 18. yüzyıl arasında Osmanlı-Safevi savaşları sırasında bir kaç kez Osmanlılar ve Safeviler arasında el değiştiren Tebriz, geçirdiği depremler nedeniyle defalarca harap olup yeni baştan inşa edilmiştir. 1779 depremi sonrası çok sayıda insanın ölümü ve kentin birçok yerinde yer alan mimari yapıların hasar görmesiyle hayalet şehre dönen Tebriz, Kaçar hanedanı zamanında adeta yeniden inşa edilmiştir ve günümüzdeki tarihi yapıların çoğu bu döneme dayanmaktadır. 

Tebriz Çarşısı
600 yıllık tarihi ile her dönemde seyyahları kendine hayran bırakan dillere destan Tebriz kapalı çarşısı dünyanın en eski ve en büyük kapalı çarşısı unvanı ile 2010 yılında UNESCO Kültür Mirasları listesinde girmiş şehrin sembolü olan yapılardan biridir. Tarihinin en önemli günlerini Tebriz'in 16. yüzyılda Safevilerin başkenti olduğu dönemde geçiren çarşı 1779 depreminde yerle bir olmuş ve Kaçar hanedanı zamanında geçirdiği büyük onarımdan sonra bu günkü şeklini almış. Dünyaca ünlü halılarıyla meşhur Tebriz'in halıcılarının da yer aldığı çarşının bünyesinde, tüccarlar için yapılmış bir çok çok han ve hamam bulunmaktadır.




Yapı, Amir Çarşısı (altın ve mücevher kısmı), Muzafferiye (halı çarşısı), ayakkabı çarşısı ve çeşitli alt çarşılardan oluşan büyük bir ticaret merkezidir. Günümüzde Tebriz'de çok sayıda modern mağaza ve alışveriş merkezi kurulmuş olmasına rağmen, Tebriz çarşısı hala sadece Tebriz'in değil bütün İran Azerbaycanı'nın ticari merkezi olmayı sürdürmektedir. Çarşı aynı zamanda Aşure Günü süresinde on gün boyunca dini törenler düzenlenmesi ile Şiî mezhebinden olan Müslümanlar için ayrı bir önem taşır. 

Mescid-i Kebud

1465 yılında Karakoyunlu hükümdarı Cihan Şah'ın Hatunu Can Begüm tarafından, Cihan Şah'a nispetle Muzafferiye adıyla yaptırılan ve süslemelerinde kullanılan muhteşem mavi çinilerden dolayı Tebriz halkı tarafından Mescid-i Kebûd (Gök Mescid) batılılar tarafından ise Blue Mosque olarak adlandırılan bu eser sanat tarihçileri tarafından İran’ın günümüzde sanat değeri en yüksek eserlerinden biri olarak sayılmakta. Yapıya, sahip olduğu ender 15. yüzyıl çinileri nedeniyle ‘İslam’ın Turkuazı’ da denmektedir.    




Mahzeninde Cihan Şah ve ailesinin mezarlarının bulunduğu yapı 1779 yılında meydana gelen depremden sonra harap olarak kullanılamayacak hale gelmiş. 1922 yılından itibaren başlayan ve günümüze kadar hala devam eden geniş kapsamlı restorasyonlar ile tekrar şehre kazandırılan yapı ziyaret ve ibadete açık durumdadır.      
               
Kaçar Müzesi, Emir Nezam Evi

Tebriz, Kaçar hanedanı zamanında Tebriz Valiliği yapan Abbas Mirzadan itibaren Kaçar hanedanının veliahtlarının şehri olmuştur. Bu nedenle şehirde bu dönemden kalan çok fazla yapı vardır. Tebriz tarihinde ayrı bir yer tutan Kaçar hanedanı döneminden kalma giysilerin ve eşyaların sergilendiği Kaçar Müzesi veya Emir Nezām Evi tarihi bir binadır. 2006 yılından bu yana Kaçar hanedanına adanmış bir müzeye ev sahipliği yapan bu anıt Kaçar hanedanından Prens Abbas Mirza (1789-1833) döneminde inşa edilmiştir. 1892 yılında Amir-e Nezam unvanıyla Azerbaycan valisi olan Hasan Ali Han tarafından yenilenmiş ve ikametgahı olarak kullanılmıştır. Daha sonraki dönemlerde ev, Azerbaycan'ın vali yardımcılarının resmi ikametgahı olarak istihdam edildi. 1993-2006 arasında kapsamlı bir yenileme sürecine tabi tutulduktan sonra Ulusal Miras statüsü verilmiştir.


Müze binasının mimarisi ve süslemeleri de başlı başına bir ziyaret nedeni. Burada Osmanlı minyatür sanatının en önemli isimlerinden Matrakçı Nasuh’un yaptığı Tebriz minyatürünün replikası da bulunmaktadır.

Behnam Evi

Günümüzde Tebriz Sanat Üniversitesi’ne ev sahipliği yapan tarihi Behnam Evi, Tebriz’e Kaçar Hanedanlığı zamanından miras kalan eşsiz bir yapılardan biri olarak ziyaret edilebilmektedir. 18. yüzyılın sonunda Kaçar Hanedanlığının erken dönemlerinde bir mesken evi olarak inşa edilmiş ve Nasereddin Şah (1848–1896) döneminde büyük ölçüde yenilenerek süs resimleri ile süslenmiş olan bu yapı, kış binası olarak anılan bir ana binadan ve yaz binası olarak adlandırılan daha küçük bir yapıdan oluşmaktadır. 


İran'daki birçok geleneksel ev gibi, bu evin bir iç ve bir dış avlusu vardır. 2009 yılında yapılan bir yenileme projesi kapsamında, bu evde uzmanlar tarafından restore edilen, şimdiye kadar bilinmeyen minyatür freskler keşfedilmiştir. 

Azerbaycan Basın Müzesi, Hariri Evi

Azerbaycan Basın Müzesi olarak kullanılan tarihi Hariri Evi de Kaçar hanedanı zamanında Tebriz’de inşa edilmiş yapılardan biridir. Eski mimarinin eseri olan Hariri Evi’nin  iki avlusu var. Tarihi ev duvarları üzerinde mitolojik varlığı tasvir eden çizimler ve tavanı üzerindeki eşsiz minyatürler ile dikkat çekiyor.





Kadim mitolojiden esinlenen güzel ve özgün tablolar ve Yusuf ile Züleyha gibi diğer tarihi öykülerden esinlenerek yapılmış bu duvar resimlerinin tasarımların çeşitliliğinin, planların ve renklerin kullanımı Kaçar dönemi minyatür sanatının en parlak örneklerini sunmakta ve Hariri evini sadece Tebriz değil tüm ülkede bulunan tarihi evler arasında en özel olanlardan biri olarak ön plana çıkarmakta.


Nikdel Evi

Nikdel Evi de Kaçar hanedanı zamanında Tebrizli ailelerinden biri tarafından inşa edilmiş olup dekorasyonunda ayna çerçeveli güzel bir çatı ve ayna sıva kalıpları bulunmaktadır. Bu ev İran'da dekorasyonlarında aynaların kullanıldığı birkaç evden biri konumundadır. 


Nematzade Evi

Tebriz'deki tarihi evlerden bir diğeri olan Nematzade evi, şehirdeki en güzel ve ünlü evlerden biridir. Kaçar hanedanı dönemine ait olan bina özel mülkiyete ait iken son yıllarda turizm kuruluşları tarafından satın alınıp imar edilerek Tebriz'de geleneksel bir otel haline getirilmiştir.

Nobar Hamamı

Kaçar dönemi yapılarından biri olan tarihi Nobar hamamı, Tebriz'in eski kapılarından biri olan Nobar Kapısı'nın yakınında inşa edilmiş ve 1994 yılına kadar hamam olarak kullanılmıştır. Bu tarihte Doğu Azerbaycan'ın Kültür Mirası Teşkilatı tarafından restore edilerek İran'ın Ulusal Mirasının bir parçası olarak tescil edilmiş. Altı yıl süren restorasyondan sonra içinde kebaplar, diğer yerel yiyecekler ve tatlıların servis edildiği bir restorana dönüştürülmüştür.


Meşrutiyet Evi

Tebriz 1906 Meşrutiyet Devriminde oynadığı rolden dolayı da İran tarihinde önemli bir yere sahiptir. Meşrutiyet Devrimi sıralarında devrimle alakalı liderlerin, aktivistlerin ve sempatizanların toplanma yeri olarak kullanılan günümüzde Meşrutiyet Evi adıyla müze olarak kullanılan bina, Kaçar hanedanı zamanında 1868'de Tebriz çarşısında bir tüccar olan Hacı Mehdi Koozekonani tarafından yaptırılmış. Hacı Mehdi Koozekonani Meşrutiyet devrimine önemli bir mâli destekçi olarak katılmış ve binayı Settar Han, Bağır Han, Sigat-ül İslam Tebrizî ve Hacı Mirza Ağa Farisî gibi devrim liderleriyle buluşma yeri olarak ve devrim propagandası yapan gizli gazete basımı için kullanmışdı.



Müze kapsamında İran Meşrutiyet Devrimi ile ilgili tarihi belgeler, dokümanlar ve objelerin yanı sıra Meşrutiyet Devrimi'nin lider kadrosu ve kahramanlarının heykel ve büstleri de yer almaktadır. Bunlar arasında Tebriz halkını Muhammed Ali Şah'a karşı harekete geçirerek Meşrutiyet Devrimi'nde kilit bir rol oynadığından Serdar-e Melli (Ulusal Kumandan) unvanıyla anılan Tebrizli Settar Han Tebriz halkı için önemli bir simgedir. Bina, 1945 yılında II. Dünya Savaşından sonra Azerilerin kültürel ve siyasî baskıdan kurtulma çabasıyla Pehlevî hanedanına muhalefet amacıyla kurduğu Azerbaycan Demokrat Partisi'nin toplanma yeri olarak kullanılmasıyla da yine tarihte önemli bir yer haline geldi. Yapı 1975'te İran'ın kültürel mirası olarak kayda geçmiştir.


Arg-e Tebriz

Bugün şehrin içerisinde bir parkın zemininden 26 m yükselen muhteşem Tebriz Argı (Tebriz Kalesi) 14. yüzyıldan kalmadır. 1906 Meşrutiyet devrimi sonrası şahı destekleyen Ruslar, Şubat 1909’da Tebriz’i işgal ederek Tebriz'in anayasal devrimcilerini ve onların yakınları ile birlikte birçok sivili dahil toplam 1200 kişiyi idam etmişlerdi. 1917'ye kadar şehirde kalan Ruslar bu esnada Tebriz Arg’ının bir kısmını bombalayarak tahrip etmiştir.


Tebriz Belediye Binası ve Saat Kulesi

Şehrin sembolü olan ve en önemli binalarından Tebriz Belediye binası ve Sa'at Kulesi 1925 yılında Alman mühendislerinin gözetimi altında ve bir Alman üslubuna dayanarak inşa edilmiştir. II. Dünya Savaşı'ndan sonra Azerbaycan Demokrat Partisi tarafından bir Hükümet Ofisi olarak kullanılmış. Ancak İran birlikleri 1947'de Tebriz'in kontrolünü yeniden kazandıktan sonra bina, Tebriz belediye merkez ofisleri olarak kullanılmaya başlanmıştır.


Şairler Anıtı

Sadece İran için değil Türkiye için de çok önemli isimler arasında olan mutasavvıf ve fikir adamı Mevlâna Celaleddin Rumî'nin olgunlaşması ve fikir dün yasının şekillenmesindeki en büyük rolü olan Şems-i Tebrizî'nin memleketi olmasından dolayı Tebriz'in kültür ve edebiyat tarihinde de ayrı bir yeri vardır. Yetiştirdiği şairlerle ünlü olan Tebriz, dünya üzerinde şairlere adandığı bilinen tek anıt ve mezarlığa sahip. Maqbaratol Shoara adındaki anıt 1970'lerin ortasında Doğu Azerbaycan Eyaleti Sanat ve Kültür Sekreteri iken Tahmaseb Dolatshahi tarafından inşa edilmiş. Buraya gömülmüş ilk şair, Gerşâspnâme adlı kahramanlık destanını kaleme alan Esedî-i Tûsî (999-1072) olup, Farsça şiirin en büyük isimlerinden biri olan Azerbaycanlı şair Hakanî (1122-1190) ve 1988 yılında hayatını kaybeden modern İran edebiyatının yanı sıra Azeri edebiyatı ve Tebriz'in övünç kaynağı Şehriyâr'ın mezarları dahil olmak üzere 500 şairin mezarları da bulunmaktadır.



Anıt, İranlı şairlerin fotoğrafları veya resimleri ile kısa özgeçmişleri ve şiirlerinden örnekleri de barındırmaktadır. 1953 yılında yazdığı "Heydar Baba'ya Selam" adlı şiiri adeta Tebriz'in milli marşı olan Şehriyâr'ın da mezarının bulunduğu anıtın içerisinde Şehriyâr'ın kendi sesinden yazdığı şiirler anıtı gelen ziyaretçileri karşılamakta.


Şehriyâr Evi

Hakanî Parkı

Şairlerine sadece şairler anıtı ile değil onların adını taşıyan parklar ve onların anısına düzenlenen evlerle de gösteren Tebriz'de Hakanî Parkı ve Şehriyâr Evi bunlar arasında.


Tarbiyat Caddesi

Günümüzde Tebriz'in şehir merkezinde yer alan en önemli ve işlek caddesi olan Tarbiyat Caddesi, Reza Şah Pehlevî zamanında inşa edilmiştir. Tebriz'in modernleşme projesinin başlatılmasından sorumlu olan, 1936-1940 yılları arasında Tebriz belediye başkanlığı yapmış aynı zamanda Tebriz'de İran'ın ilk devlet kütüphanesini kuran Muhammed Ali Tarbiat'ın anısına caddeye onun adı verilmiştir. 





Sadece yayalara açık bir yürüme yolu olan Tarbiyat Caddesi, sabah akşam kalabalık bir yerdir. Köşesinde bucağında her yerde dükkan olan caddede bir islam şehri olmasına rağmen Tebriz'in genelinde olduğu gibi heykellerin fazlalığı ile dikkat çekmektedir.


El Gölü Parkı

1979'da gerçekleşen İslam Devrimi sonrasında ismi El-Gölü olarak değiştirilmiş ve resmi belgelere bu şekilde geçmiş olsa da günümüzde hala eski ismi olan Şahgoli ismi kullanılan park Kaçar hanedanlığı devrinde bir yazlık saray olarak kullanılmıştır. İçinde 12 metre derinliğinde bir su havuzu ve bir saray bulunuyor. Park Pehlevi hanedanı devrinde yeniden düzenlenmiştir.

Kandovan

İran'ın peri bacaları olarak bilinen Tebriz'in güneyindeki Kendovan köyü, bölgede bulunan Sehend yanardağının ve bölgedeki başka yanardağların faaliyetleri sonucu oluşmuştur. Yanardağların aktif olması sonucunda magmalar dışarıya püskürtülmesi ve lav akıntıların sonucunda bu maddeler birikmiş ve günümüzdeki kayaları oluşturmuştur. Kendovan adı bu köydeki kaya evlerin bal peteğine benzemesinden dolayı kullanılmıştır. Bu bölgeyle ilgili tarihi eserlerde Hilever köyünün adı geçmektedir. Tarihi eserlere göre Hilever köyü, Kendovan köyünün Doğusunda iki kilometrelik bir mesafededir. Tarihçilere göre Hilever halkı 13. yüzyılda Moğol saldırısından korunmak için Kendovan köyünün tam karşısında bulunan ovaya taşınan ilk insanlar olmuşlar ve böylece yavaş yavaş şimdiki Kendovan köyüne taşınarak kaya evlerinde yaşamlarını sürdürmüşler. Ama kimi arkeologlar da bu köyün geçmişini daha da eskilere ve İslam'dan önceki devirlerle ilişkilendiriyorlar.  


Turizme açık olan bu kaya evlerde 120 aile yaşamaktadır ve tarım, hayvancılık ve el sanatı ürünleri üretmekle yaşamını sürdürmektedir. Bu kaya evlerinde de oturma odası, depo alanları, kiler, mutfak ve gardırop görevi yapan odacıklar ve ayrıca elektrik ve su tesisatı da mevcuttur. 



Bu kaya evlerinin duvarlarının ortalama kalınlığı iki metredir ve bu yüzden de doğal olarak evin içerisi kışın sıcak ve yazın serindir. Burada ilgi çekici nokta ise bu kayaların 40 metre civarında olmasıdır. Evlerin çoğu da iki kat veya dört kattan oluşmaktadır.


Babek Kalesi

9. yüzyılda Abbasi hilafetine karşı gerçekleşen ayaklanmaların en önemlisi olan Hürremiyye hareketi ve bu hareketin en önemli lideri Azerbaycanlı Babek, Tebriz yakınlarındaki Keleyber kasabasında yer alan Bezz kalesini karargahı yaparak 816-838 yılları arasında 22 yıl boyunca Halife'nin altı ünlü komutanını mağlup etmeyi başarmış ve Hürremilik hareketini devrin en korkulu isyanına çevirmiş.  


Tebriz çevresinde çobanlık yaparak yetişmiş olan Babek'in iki amacı vardı: Toprağı sahibinden alıp onun üzerinde çalışanlarla paylaşarak feodalizmi ortadan kaldırmak. Kadınları kölelikten azad ederek onları eşit hukuk seviyesine getirmek. Neticede Babek, Ermeni bir keşişin tuzağına düşerek esir edilir ve 4 Ocak 838 tarihinde Samarra şehrine getirilerek, Halife Mu’tasım'ın gözleri önünde kol ve bacakları kesilmek suretiyle işkence ile idam edilir. Asırlar sonra günümüz Azeri halkı Babek'in direnişini kendi uluslaşmasının temeli yaparak Azerbaycan'ın milli kahramanı konumuna getirmişler. Günümüzde Tebriz'in kuzey doğusunda yer alan Keleyber yakınlarındaki Bezz Kalesine, Babek'in doğum günü olan Temmuz ayının ilk haftasının sonu gününde yüz binlerce insan akın etmektedir.    

St.Stephanos Ermeni Manastırı

Tebriz'in kuzey batısındaki Culfa'da yer alan St.Stephanos Ermeni Manastırı, İran'ın Doğu Azerbaycan ve Batı Azerbaycan eyaletlerinde yer alan ve 2008 yılında UNESCO'nun Dünya Mirası Listesi kapsamında kültürel miras olarak ilan edilmiş 129 hektarlık bir alandaki üç Ermeni kilisesinden biridir. St.Stephanos Ermeni Manastırı ilk olarak 7. yüzyılda inşa edilse de depremler sonucu harap olmuş ve bu günkü hali ile Safeviler döneminde yeniden inşa edilmiş ve Kaçar hanedanı döneminde restorasyonlar geçirmiştir. Kendisi Şamanist eşi ise Nesturi Hıristiyan olan Moğol hükümdarı Hülagû Han'ın Tebriz'i 13. yüzyılda ele geçirip İran'da kurulan Moğol İlhanlı Devletinin başkenti yapmasıyla bundan Hristiyanlar yarar sağlamış ve Ermeni Kilisesi de İlhanlılar ile barış antlaşması imzalamıştı. Bu dönemde Tebriz başta olmak üzere Azerbaycan şehirlerine Ermeni tacirler ve sanatçıların yerleştirilmesiyle artan Ermeni nüfusu, Safeviler zamanında Ermenilerin zengin Avrupa şehirleri ile kurmuş oldukları ticari ilişkilerden yararlanmak isteyen Şah Abbas tarafından 1605-1606 yılları arasında başkent Isfahan'a yerleştirilmiştir. Kaçar hanedanının iktidara gelmesinden sonra, Ermeniler ayrıcalıklı yurttaş statüsüne hak kazanmış bu dönemden itibaren tüm İran vatandaşları ile aynı haklara sahip olan Ermeniler günümüzde de İslam Cumhuriyetinde İran Meclisinde kendi haklarını korumak üzere iki milletvekilleri bulunmaktadır.

2015'te turizm bakanlarının oy birliğiyle Tebriz, İran adına bir daha tekrar gerçekleşmesi ancak yarım asır sürecek bir etkinliğe ev sahipliği yapması için 2018 İslam Dünyası Turizm Başkenti olarak seçildi. 2019 İslam Dünyası Kültür Başkenti olarak belirlenen Bakü'ye bu misyonu devredene kadar 1 sene boyunca bu etkinliğe ev sahipliği yaparak dünyanın dört bir yanından misafirlerini ağırlayacak olan Tebriz, tarihi ve kültürel geçmişi ile İslam Dünyasının Kültür ve Turizm Başkenti olma kapasitesine fazlasıyla sahip...

Tebriz Tarihi Kronolojisi

M.Ö 718 - Tauris ve Tarui adı ile Asur Kralı II. Sargon’a ait  tabletlerde ilk kez adı geçti.

M.S 297 - Ermeni Kralı III. Tridates tarafından başkent yapıldı.

309-379 - Sâsânî Şahı II. Şâpûr'un Ermeni Krallığına karşı giriştiği savaşta ordugâhı oldu.

642 -  Hz. Ömer döneminde Mugire b. Şu‘be tarafından İslâm topraklarına katıldı

791 - Hârûnürreşîd devrinde imar edilip etrafı surla çevrilince önemi arttı.

984-1054 - Abbâsîler’in zayıflamasıyla bağımsız hale gelen Revvâdîlerin başkenti oldu.

1054 - Selçuklu Sultanı Tuğrul Bey tarafından ele geçirildi.

1062 - Selçuklu Sultanı Tuğrul Bey ile Abbâsî halifesinin kızının düğünü Tebriz'de gerçekleşti.

1197 - Selçukluların zayıflamasıyla bağımsız hale gelen Selçukluların Azerbaycan Atabegi İldenizlilerin başkenti oldu.

1186 - Şems-i Tebrîzî dünyaya geldi.

1225 - Moğolların önünden kaçarak böleye gelen Celâleddin Harezmşah'ın yönetim merkezi oldu.

1231 - Moğol işgaline uğrayan Tebriz, Argun Han tarafından bölgede askerî faaliyetleri için merkez yapıldı.

1256- Hülâgû Han'ın gelişiyle Hülâgû Han tahtı diye nitelendirilmeye başlayarak, İran'da kurulan Moğol-İlhanlı yönetiminin idarî-siyasî merkez oldu. 

1297 - İslamiyeti İlhanlıların resmi dini yapan Gazan Han han tarafından yaptırılan ve 17. yüzyıla kadar ayakta kalan medrese, rasathane, darüşşifa, kütüphane ve Gazan Han'ın türbesinden oluşan Şamıgazan'ın inşasıyla şehrin en parlak günleri başladı.

1357 - Altın Ordu Hanı Cani Beg tarafından ele geçirildi.

1358 - Celâyirliler tarafından ele geçirildi ve başkent oldu.

1385 - Altın Ordu Hanı Toktamış tarafından ele geçirildi ve yağmalandı

1386 - Timur tarafından ele geçirildi 

1408 - Karakoyunlu Kara Yusuf tarafınden ele geçirildi ve Karakoyunluların başkenti oldu.

1465 - Mescid-i Kebud'un inşasına başlandı

1469 - Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan tarafından ele geçirildi ve Akkoyunluların başkenti oldu.

1501 - Safevi hükümdarı Şah İsmail tarafından ele geçirildi ve Safevilerin başkenti oldu.

1514 - Osmanlı padişahı Yavuz Sultan Selim tarafından ele geçirildi. Şehirde 1 hafta kalan Yavuz Sultan Selim ve Osmanlı ordusu geri döndükten 1 ay sonra Şah İsmail tarafından geri alındı.

1534 - Osmanlı padişahı Kanuni Sultan Süleyman devrinde gerçekleşen Irakeyn Seferi esnasında Veziriazam Pargalı İbrahim Paşa tarafından ele geçirildi. Ordu şehirden ayrıldıktan sonra Safeviler tarafından geri alındı.

1548 - Osmanlı padişahı Kanuni Sultan Süleyman tarafından ele geçirildi. Şehirde çok kısa bir süre kalan Kanuni Sultan Süleyman geri döndükten sonra Safeviler tarafından geri alındı.

1585 - Osmanlı padişahı III. Murad döneminde Özdemiroğlu Osman Paşa tarafından ele geçirildi ve Osmanlı eyaleti haline geldi. 

1603 - Safevi hükümdarı Şah Abbas tarafından geri alındı ve 20 yıldır Osmanlı şehri olan Tebriz'deki mevcut Osmanlı eserleri hiçbir iz kalmayacak şekilde Şah Abbas tarafından yıktırıldı.

1618 - Osmanlı padişahı II. Osman döneminde Halil Paşa tarafından ele geçirildi ve tahrip edildi. Ancak Serav Anlaşması ile Safevilere bırakıldı.

1635 - Osmanlı padişahı IV. Murad tarafından ele geçirildi ve tahrip edilip yakıldı yıkıldı. 

1639 - Kasr-ı Şirin Anlaşması ile Safevilere bırakıldı.

1725 - Osmanlı padişahı III. Ahmed döneminde Köprülüzade Abdullah paşa tarafından ele geçirildi. 

1730 - Nâdir Şah Afşar tarafından geri alındı.

1731 - Osmanlı padişahı I. Mahmud döneminde Hekimoğlu Ali Paşa tarafından ele geçirildi. 

1736 - İstanbul Anlaşması ile İran'a bırakıldı.

1747 - Dünbülîler şehri ele geçirip Tebriz-Hoy Hanlığı’nı kurdular.

1790 - Ağa Muhammed tarafından Kaçar hâkimiyetine alındı.

1827 -  Rus işgaline uğradı.

1828 - Türkmençay Antlaşması’yla İran'a geri verildi.

1906 - Tebrizli aydınların baskısıyla Muzafferüddin Şah meşrutiyet ilân etti. 

1909 - Şahı destekleyen Ruslar, Tebriz’i işgal ederek birçok kişiyi idam ettiler.

1918 - Ruslar, Şubat 1918’de buradan ayrıldılar. Bu sırada İngilizler Tebriz’i almak isteyince Osmanlı Kafkas Kolordu Komutanı Kâzım Karabekir 2 Eylül’de şehre geldi ve 5 Eylül’de İngilizler’i püskürterek şehre hakim oldu Ekim 1918’de az bir kuvvet bırakıp çekildi. 

1921- 26 Şubat'ta yapılan İran-Rus antlaşmasıyla İran’a bırakıldı.

1941 - 6 Ağustos 1941’de Sovyetler Birliği’nin işgaline uğradı.

1945 - Tebrizli aydınlar, Sovyet ve İran baskılarına karşı özerklik isteyen Fırka-i Demokrât-ı Âzerbaycân’ı kurdular. Partinin gayretleriyle 12 Aralık 1945’te Azerbaycan Millî Meclisi açıldı ve Seyyid Câfer Pîşeverî başkanlığında Azerbaycan Millî Hükümeti kuruldu.

1946 - 14 Haziran 1946’da İran hükümetiyle Âzerîler’in haklarını garanti altına alan bir antlaşma yapıldıysa da İran hükümet kuvvetleri Aralık 1946’da Tebriz’e girerek Azerbaycan Özerk Cumhuriyeti’ni ortadan kaldırdı.

7 Ekim 2018 Pazar

Ay Adları Nereden Geliyor ?


Günümüzde miladi takvim için kullanılan İngilizce ve diğer Avrupa dillerindeki ay isimleri Latince'den gelmektedir. Ayların oluşumu Antik Roma dönemine dayanır. Roma takvimi ilk düzenlendiğinde on aya sahipti. Bu takvim Roma’nın efsanevi kralı Romulus’a atfedilmiştir. Geleneğe göre Romulus takviminde ilk ay Romulus’un babası olduğu söylenen Roma savaş tanrısı Martius’dan esinlenilerek Martius adını almıştır. Yılın ikinci ayı aşk ve güzellik tanrıçası Aphrodit'in ayı olarak kabul edildiğinden Aprilis adı verilmiştir. Yılın üçüncü ayı ise bu ayda Roma mitolojisinde bahar-bereket tanrıçası Maius için şenlikler düzenlenip Maius'nin bayramı kutlandığından Maius olarak adlandırılır. Yılın dördüncü ayının adı da yine bir tanrıça olan Juno'dan gelmiştir. İlk dört ayın adı Roma tanrılardan ya da kültürünün değerlerinden türetilmişken beşinci aydan itibaren gelen aylar çok daha basit bir şekilde Latince beş ile on arasındaki sayılar olan quntilis, sixtilis, septem, ôctō, novem ve decem'den gelmektedir. Romulus tarafından, M.Ö yedinci ya da sekizinci asırlarda tasarlandığı rivayet edilen bu takvimde yıl, Martius ayında başlamaktaydı. Altısı 30 günlük ve dördü 31 günlük on aydan oluşan ve onuncu ay anlamındaki december ile sona eren yıl, 304 gün sürmekteydi. 

Romulus’un halefi ve Roma’nın ikinci kralı Numa M.Ö. 700 yıllarında 10 aylık takvimi 12 aya çıkardı. Eklenen iki ay kış mevsimine rastlıyordu. Bu iki aydan birincisine barışın ve çiftçiliğin tanrısı Janus’un adına izafeten Januarius adını verdi, diğerine o tarihlerde Etrüsk Tanrısı Februu adına yapılan geleneksel Februa (arınma) ayinine izafeten Februarius dedi. Böylelikle farklı gün adetleri taşıyan 12 aylık ve 354 ya da 355 günlük bir yıla ulaşılmıştı.

Julius Sezar

M.Ö. birinci asırda Roma takvimi, ayın hareketlerinden ve mevsimlik değişimlerden çok uzak bir resim çizer hâle dönüşmüştü. M.Ö. 48 yılında Mısır'ı fetheden kumandan Julius Ceasar(Jül Sezar), burada İskenderiye'li ünlü astrolog Sosigenes ile tanıştı ve ondan, mevcut takvimin düzeltilmesi çalışmalarına başlaması emrini verdi. M.Ö. 46 yılında Julius Ceasar, Roma'nın tek hâkimi seçilince Sosigenes'in hazırladığı takvim düzenini yürürlüğe koydu. 1582 yılında Gregoryen takvime geçilene dek batı dünyası tarafından kullanılan bu takvim düzenine verilen isim, "jülien takvim"dir. Bu takvime göre 1 yıl 365 gün sürecek. Her yıldan 6 saat artacak ve 4 yılda bir artan bu saatler takvime 1 gün olarak eklenecek, böylece o yıl 365+1=366 gün olacak 366 gün ise 12 aya bölünecekti. Fakat 366 tam olarak 12'ye bölünemediğinden 6 ay 30 gün, 6 ay da 31 gün olacaktı. Julius Ceasar'ın emriyle 365 gün çeken yıllarda en son aydan düşülmesi sağlanmıştır. O zamanlar yılın son ayı Februarius, yılbaşı ise Martius'tu. Böylece Şubat ayı dört yılda bir 30 gün diğer yıllarda 29 gün olmuştur.

Ceasar, Romulus Takvimi’ndeki ay adlarını, biri hariç değiştirmedi. Sadece Romulus Takvimi’ndeki beşinci ay olan, kendi takviminde ise yedinci ay olan doğduğu Quintilis ayına kendi ismini vermesiyle bu ayın ismi Julius (July) olmuştur. Julius Ceasar'ın ölümünden sonra tahta geçen Oktavius'a senato tarafından Augustus unvanı verilmişti. O da büyük amcası Julius Ceasar gibi gibi kendi adına bir aya sahip olmak istedi ve MÖ 25-26 yılında, Julius Ceasar'ın sevgilisi Mısır Kraliçesi Kleopatra’nın öldüğü ay olan, Sixtilis’in ayının adı değiştirip Augustus adını verdi. Fakat ismi Julius Ceasar'dan gelen Julius ayı 31 gün çekerken, Augustus'un ayı 30 gün çekiyordu. Bunun üzerine Augustus da yılın son ayından bir gün alın benim ayıma ekleyin diye emir verdi ve böylece Februarius'tan 1 gün daha alınır. O günden sonra Februarius ayı dört yılda bir 29 gün, diğer yıllarda 28 gün, Julius Ceasar'ın ayı Julius ve Augustus'un ayı Agustus da peş peşe 31 gün çeker olmuştur.

Her 4 yılda bir uygulanan artık yıl içerikli ve 365 çekirdek günlü sene ile Jülien takviminde bir Jülien takvim senesi, güneş yılından 0.0078 gün (ya da 11.23 dakika) uzun olmaktaydı. Fark 131 senede bir güne ulaşıyordu. 325 yılında düzenlenen İznik Konsilinde tespit edilmiş paskalya tarihi, 1582 yılına kadar geçen 1257 yılda, 9.8 günlük bir fark arz etmeye başlamıştı. Hristiyan dinsel pratikleri çerçevesinde çok önem verilen Paskalya tarihi ile ilk bahar gündönümü arasındaki ilinti kaybolmaya başlamıştı. Konuya eğilen Katolik Kilisesi ve Papa III. Paul, konunun irdelenerek bir karara bağlanması için 1563 yılında trent konsil'ini topladı ve ciddî çalışmalara girişildi. Cizvit Papazı Christopher Clavius'a (1537 – 1612) ait öneri kabul edildi ve 24 şubat 1582 tarihinde yayınlanana bir "papalık kararnamesi" ile takvim reformunun ya da Gregoryen takvimin esaslarını bildirdi. Uygulama sonucu, 4 ekim 1582 perşembe gecesi yatanlar, ertesi sabah 15 ekim 1582 cuma tarihinde uyandılar. Böylelikle gregoryen takvim düzeni yürürlüğe konmuş oldu. Bu yeni takvim düzeninde ay adları dahil olmak üzere hemen her şey, Jülien takvim ile aynı esasları taşımaktadır. Tek değişiklik, 11.23 dakikalık farka ait uzun vadedeki sonuçların, bir kez daha yaşanmaması için alınan tedbirdir.

Christopher Clavius 

Batı dünyasında Gregoryen takvime geçiş süreci özellikle Ortodoks ve Protestan ülkeler açısından sancılı ve çok uzun bir süre almıştır.
Katolik ülkeler, İtalya, İspanya, Portekiz ve Polonya yeni takvim düzenini hemen kabul ettiler. Kısa bir zaman sonra Fransa ve Lüksemburg, iki sene içinde de, Belçika, İsviçre, Hollanda ve Almanya'nın katolik bölümleri, bunlara katıldı. 1699 ilâ 1701 yılları arasında Hollanda, Danimarka, İsviçre ve Almanya'nın tamamı, yeni takvim düzenini kabul etti. İngiltere ve kolonilerinde Gregoryen takvim, 2 eylül 1752 çarşamba gecesinin ardından, 14 eylül 1752 perşembe gününe geçmek suretiyle uygulamaya kondu.  

Fransız İhtilal Takvimi

1789 Fransız İhtilâli’nden sonra eski devre ait her şey silinmek istendiğinden takvim de değiştirilmişti. 1793’te kabul edilen ve bu yılı I. yıl sayan Fransız ihtilâl takvimi, 22 Eylül’den başlayan 12 aya tabiattan isimler verilmiştir. Ancak on sene geçmeden eskiye dönülmüştür. Japonya 1873'de, Mısır ise 1875'de Gregoryan takvim düzenini kabul ettiler. Rusya ve Bulgaristan'ın ise Gregoryan Takvimi’ne geçmesi, Birinci Dünya Savaşı’na takvim farklığı yüzünden savaşa rakiplerinden 13 gün sonra girmeleriyle oldu. Yunanistan ancak 1923’te Gregoryan Takvimi’ne geçti. Sovyetler Birliğinin tamamında Gregoryen’a geçiş ancak 1930’da tamamlandı. Türkiyen'in Gregoryan miladi takvime geçişi ise 26 Aralık 1925 günlü Takvim, Saat ve Ölçülerde Değişiklik Yapan Kanun’la mümkün oldu. 

Anadolu'da Klasik Türk Edebiyatının Doğuşu

İran saraylarında gelişmiş klasik yüksek kültür mirası, Anadolu'da Konya Selçuklu sarayından sonra  Uc Türkmen beyliklerinde örnek al...