Anektodlar

5 Ocak 2020 Pazar

Kısa Libya Tarihi: Başlangıçtan Osmanlı Fethine Kadar

M.Ö 6. ve 7. yüzyıllarda Fenikeliler tarafından kurulan Sabratha, Leptis Magna ve Oea adlı üç tarihî şehir M.S 3. yüzyılda Romalılar tarafından tek bir idare altında toplanır ve üç şehir bölgesi anlamına gelen Regio Tripolitana adını alır. Zamanla sadece Oea'nın bulunduğu yer Tripoli adıyla anılmaya başlar. 7. yüzyılda Müslüman Araplar tarafından fethedilen Tripoli'ye Araplar Tarâbulus derler. 16. yüzyılda şehri ele geçiren Osmanlılar ise Lübnan'daki aynı adlı şehirle karışmasını önlemek ve batıda yer aldığını belirtmek için “garp” kelimesini ekleyerek Trablus-ı Garp der. Mısır’ın batısındaki bölgeye ise Libya ismi ilk defa Yunanlılar tarafından verilir. Zira M.Ö 630 yılında Mısır'ın batısında yani bu günkü Libya'nın doğusunda yer alan bölgeye gelen  Yunanlılar Siren şehrini kurarlar. M.Ö 5. yüzyılda Yunanlılar tarafından Sireneika adı verilen bölgede Yunanca “güneşin battığı yer” mânasına gelen Euhesperides adıyla bir koloni kurulur. Daha sonra şehrin adı Mısır'daki Helenistik krallık Ptolemaioslar döneminde Kral III. Ptolemaios tarafından karısının ismine izâfeten Berenike’ye çevrilmiştir. Arapça'ya ise Berka olarak geçmiştir. Berka, Osmanlılar döneminde şehrin limanı olan Mersâ, İbn Gāzî Limanı adıyla anılmaya başlar. Ve bu adlandırma zamanla Bingazi'ye dönüşür. İşte Libya'nın ve onun en önemli iki şehri Trablus ve Bingazi'nin isimlerinin hikayesi böyledir.


Apollon Tapınağı, Siren

Bu gün Libya'nın Tobruk, Derne ve Bingazi şehirlerinin bulunduğu ülkenin doğusunda kalan Sireneyka bölgesinin en önemli antik şehri olan Siren, Yunan geleneğine göre MÖ 631'de Thera adasından gelen Yunanlılar tarafından kuruldu. Şehrin kuruluşuna ilişkin geleneksel detaylar ise Herodot Tarihi'nde yer almaktadır. Siren, hemen Libya'nın baş şehri oldu ve tüm Yunan şehirleriyle ticari ilişkiler kurdu. MÖ 5. yüzyılda kendi kralları altındaki refah seviyesine ulaşan Siren, M.Ö. 460'dan kısa süre sonra cumhuriyet oldu. Büyük İskender'in M.Ö 323'teki ölümünden sonra Helenistik dönemde Sireneika Cumhuriyeti Mısır'da kurulan Ptolemaios Krallığına katıldı. Sirenaika’nın Habeşistan ile münasebetleri vardı. O çağlarda başlayan Afrika içlerinden fildişi, altın, deve kuşu tüyü, kıymetli taşlar, deri, abanoz ve esir ticareti ta 20. yüzyıla kadar devam edecektir. Ancak tarihinin büyük bir bölümü boyunca Siren'in başlıca yerel ihracatı, özellikle kadınlarda düşük amacıyla kullanılan tıbbi bitki silphium idi. Siren sikkeleri üzerinde de sadece bu bölgede yetişen “silphion” bitkisi betimi kullanılmıştır. 

M.Ö 460 yılına ait üzerinde silphion bitkisinin yer aldığı Siren sikkesi

Yunanlılar, bu bitkinin Apollon’un bir hediyesi olduğuna inanmışlardır. Başta Yunanistan ve Roma olmak üzere, bütün Akdeniz kıyılarında sıklıkla kullanılan bir bitki olmuştur. Ayrıca yine Siren’de parfüm üretiminde kullanıldığı, Mısırlılar’ın da bu Libya parfümünü çeşitli törenlerinde kullandığı bildirilmektedir.

Sireneika, M.Ö. 525 yılında Ahameniş hanedanından II. Kambises önderliğindeki Pers ordusu tarafından ele geçirildi ve  iki yüzyıl boyunca Pers egemenliği altında kaldı. Büyük İskender, M.Ö. 331'de Sireneika'ya girdiğinde Yunanlılar tarafından karşılandı. M.S.1. yüzyılda silphium bitkisinin soyu tükenince  Kartaca ve İskenderiye'nin ticari rekabeti ile birlikte kentin ticaretinde bir azalmaya neden oldu. Ancak Siren,  Demeter ve Persephon Tapınağı'na zarar veren 262 depremine kadar önemli bir kentsel merkez olarak kalmaya devam etti. Felaketten sonra Roma İmparatoru Claudius, Siren'i restore ederek Claudiopolis adını verdi. Ancak restorasyonlar yetersizdi. 365'te özellikle yıkıcı bir deprem zaten yetersiz iyileşme umutlarını yok etti. Bu gün Siren kalıntıları modern Shahhat köyünün yakınında bulunmaktadır.


Septimus Severus Zafer Kemeri, Leptis Magna

İlk olarak ticari amaçla M.Ö 9 . yüzyılda Fenikeliler’in kurduğu ve büyük gelişme gösteren bu günkü Tripoli bölgesi milâttan önce 5. yüzyılda Kartaca’ya bağlanır.  Romalılar milâttan önce 146’da Kartaca’yı yıktıktan sonra hâkimiyetlerini bütün Kuzey Afrika’ya yaydılarsa da Oea, Sabratha ve Leptis Magna’ya özerklik verdiler. Ancak milâttan önce 46 yılında Numidya’yı(Cezayir) topraklarına katınca Regio Tripolitana dedikleri bu üç şehri Afrika adıyla bir eyalet altında  birleştirip Roma’ya bağladılar. O dönemde büyük gelişme gösteren Tripolitana, Roma’ya aylık 10.000 kantar zeytin yağı vergi veriyordu. Tripoli'yi oluşturan üç şehirden biri olan  Leptis Magna, kendisi de Leptis Magnalı olan Roma İmparatoru Septimius Severus zamanında MS 193'te başlayarak  büyük önemin kazanır. Septimius Severus memleketini diğer tüm şehirlerin üzerinde tutar.


Leptis Magna

Septimus Severus'un şehre getirdiği değişiklikler arasında muhteşem bir yeni forum oluşturmak ve rıhtımları yeniden inşa etmek vardı. O dönemdeki yapıları ve zenginliğiyle Leptis Magna, Kartaca ve İskenderiye'ye rakip olarak Kuzey Afrika'nın üçüncü önemli şehri haline gelir.  MS 205'te, İmparator Septimus Severus ve ailesi şehri ziyaret ederler.


Sabrata

Akdeniz sahilinde Roma Tripolisi'nin antik "üç şehri"nin en batıdaki parçası Sabratha günümüzde, 1982 yılında UNESCO tarafından Dünya Mirası olarak ilan edilmiş muazzam Roma kalıntılarına ev sahipliği yapan bir arkeolojik alan. Sabratha'daki üç katlı mimari zemini koruyan Tiyatrosu'nun yanı sıra, İmparator Justinian dönemine ait bir Hıristiyan bazilikası ve aynı zamanda bazı mozaik zemin kalıntıları yer görülebilmekte.


Marcus Aurelius Kemeri

Tripoli'nin merkezinde yer alan Oea'da ise yüzyıllar süren Roma yerleşimlerine rağmen, dağınık sütunlar dışında, görünür olan tek Roma kalıntısı MS 2. yüzyıldan kalma Marcus Aurelius Kemeri'dir. Romalılar Kuzey Afrika’yı işgalleri sırasında ciddi bir direnişle karşılaşmışlar, hâkimiyetlerini ve medeniyetlerini kabul etmemekte direnen  Yunan ve Latin dünyasının dışında olan bölge halkına  Yunanca Barbaroi Latince Barbarus  demişlerdir. Araplar bu bölgeye geldiklerinde duydukları Barbaros kelimesini Berberî olarak telaffuz etmişler ve kelimenin bu şekli yaygınlık kazanmıştır. Berberîler, sadece Libya'nın değil bugünkü Tunus, Cezayir ve Fas'ı içine alan Mağrip'in bilinen en eski yerli halkıdır ve tarih boyunca Fenike, Kartaca, Roma-Bizans, Arap-İslam ve Osmanlı-Türk kültürlerinden farklı biçimlerde etkilenerek günümüze kadar varlıklarını sürdürmüşlerdir. Berberîler ise kendilerine de Amazigh veya Tizzit demektedirler. Berberîler’in bir kısmı İslâm fethinden sonra dağlara ve çöllere çekilerek hem asıllarını hem dillerini korurken bir kısmı zamanla giyimlerini, âdetlerini ve dillerini terkedip Araplaşır. 

4. yüzyılda gücü zayıflayan Roma’ya karşı isyanlar başlar ve Berberîler ayaklanırlar. 366’da Leptis Magna ve Sabratha Romalılar’ın elinden çıkınca önemini kaybeder. Berberî saldırılarıyla iyice zayıflayan bölge 430 yılında Vandallar’ın işgaline uğrar. Bu istilânın Libya’yı iyice fakirleştirmesi, Bizanslılar’ın bölgeyi işgalini kolaylaştırır ve 535’te Libya, Bizans hâkimiyetine girer. Sahillerdeki önemli yerlerde ve kalelerde bir miktar asker bulunduran Bizanslılar, Berberîler’i kendi hallerine bırakıp yıllık belli miktarda vergi ödemeleri ve gerektiğinde asker desteği sağlamaları dışında herhangi bir şeye zorlamazlar. 7. yüzyılda bölgenin Müslüman Araplar tarafından fethedilmesi Libya tarihinin büyük dönüm noktalarından biri olur. 642 yılında Hz. Ömer zamanında Amr b. Âs kumandasında Mısır’ı fetheden İslâm ordusu  Bizans hâkimiyetine son vermek üzere Libya ile Tunus’u içine alan bölgeye yönelir. Önce Sirenaika ele geçirilir. 647'de yeni Mısır valisi Abdullah b. Sa‘d'ın seferi sırasında Sübeytıla’da Bizans Valisi Gregorios’un yenilgiye uğratılmasıyla bölge tamamen Müslüman Arapların kontrolüne girer. Sırasıyla Emevî, Abbasî ve Fâtımî devirlerini yaşayan Libya’da İslâmın ilk dönemine ait eserlerin çoğu günümüze ulaşmamıştır. Bunun başlıca sebebi, Fâtımîler’in merkezlerini Kahire’ye taşımalarının ardından Kuzey Afrika’da kendilerine bağlı hânedanların bağımsızlıklarını ilân etmeleri üzerine bunları cezalandırmak için bölgeyi tahrip etmeleridir. Yukarı Mısır’da yaşayan Bedevî kabileleri, Fâtımîler’in tahrikiyle Berka’dan batıya doğru ilerleyip girdikleri her yeri yıktılar. Böylece bütün Kuzey Afrika’da olduğu gibi Libya'da dört asırda oluşan İslâm medeniyetinin güzel örnekleri ortadan kalktı.  Selahaddin Eyyûbî tarafından son Fâtımî halifesi 1171'de tahttan indirilip Fâtımî Devleti ortadan kaldırılınca bölge Eyyûbîler'in eline geçti. Eyyûbîler döneminde Libya bölgesine gönderilen emîrlerden Şerefeddin Karakuş’un seferleri esnasında da büyük zarar gören Libya, asıl yıkımı 14. yüzyılda kısa sürelerle Ceneviz Amirali Philippo Doria ve Sicilya kralının eline geçtiği dönemde ve İspanya'da 1492'de Endülüs’ün düşmesinden sonra, bilhassa Tripoli ve civarını işgal eden İspanyollar zamanında gördü.

Tripoli Arkeoloji Müzesi

Roma dönemine ait antik şehirler ve arkelojik sit alanlarının yanı sıra Libya'nın tarihi kültür ve mirasına tanıklık eden en önemli kuruluş Tripoli Arkeoloji Müzesidir. Libya'nın tarih öncesi dönemlere kadar uzanan 5000 yıllık tarihi mirasının sergilendiği ülkedeki en önemli ulusal müzedir.



Trablus'un Kızıl Kale adlı tarihi kalesinde eski şehir bölgesine bitişik bir konumda yer alan müze ilk olarak Libya'nın İtalya sömürgesi olduğu dönemde İtalyanlarının kalenin bir bölümünü müzeye dönüştürdüğü 1919 yılında kuruldu. 




Libya bölgesinin tarih öncesi gelenekleri, Mağrip Berberîleri, Fenike, Yunan, Roma, Bizans, İslam ve Osmanlı dönemine ait ülke çapında dağılmış arkeolojik eserlerin çoğunu barındıran Tripoli Arkeoloji Müzesi özellikle Roma dönemine ait zengin mozaikleriyle ayrı bir önem taşımakta.

Anadolu'da Klasik Türk Edebiyatının Doğuşu

İran saraylarında gelişmiş klasik yüksek kültür mirası, Anadolu'da Konya Selçuklu sarayından sonra  Uc Türkmen beyliklerinde örnek al...