Anektodlar

23 Şubat 2019 Cumartesi

1703 Edirne Vakası

1683 yılında Viyana Kuşatmasının başarısızlıkla sonuçlanmasından sonra Avusturya, Lehistan, Venedik ve Rusya'nın Osmanlı İmparatorluğuna karşı kurduğu Kutsal İttifak Savaşlarının sürdüğü 15 yıllık süre boyunca Edirne adeta İstanbul'u gölgede bırakarak yeniden başkent olmuştu. Sultan II. Süleyman'ın Edirne'ye yerleşmesinden sonra Sultan II. Ahmed, Sultan II. Mustafa ve Sultan III. Ahmed, Edrine'de tahta çıkmış ve Edirne Eski Camii'de kılıç kuşanmışlardı. Sultan II. Mustafa, 1695 tahta geçtiği zaman Avusturya ve Venedik ile savaş devam etmekteydi. Tahta geçtiğinin üçüncü günü yapacağı işleri anlatan bir hatt-ı hümayun yayınlayan II. Mustafa, "Zevk, sefa ve rahatı kendimize haram eylemişizdir" diyerek Kanuni Sultan Süleyman devrine dönmeyi gaye edindiğini ilan eden ediyordu. Uzun yıllardır alınan mağlubiyetlerin ardından II. Mustafa’nın şahsına büyük ümitler bağlanmıştı. II. Mustafa, tahta geçmesinin beşinci ayında 30 Haziran 1695'te Avusturya'ya karşı sefere çıktı ve Avusturya'ya karşı Lugoş zaferini kazanarak "Gazi" sanını aldı. Sultan II. Mustafa'nın, ertesi sene de 27 Ağustos 1696'da Temeşvar yakınında Ulaş sahrasında Avusturya ordusuna karşı kazandığı bir diğer zafer, Viyana bozgunundan beri yıllardır bir çok cephede mağlup olan Osmanlı ordularının toparlandığına dair umutları arttırmış, Edirne'de ve İstanbul'da büyük şenlikler düzenlenmişti. Ancak Sultan II. Mustafa, ertesi sene çıktığı seferde 1 Eylül 1697'de Prens Eugen komutasındaki Avusturya ordusu karşısında, Zenta'da faciayla neticelenen korkunç bir bozgun yaşadı. Tisa ırmağını geçemeyen otuz bin kadar subay ve asker sağnak altında düşman çemberinde kalarak imha edilmiş veya boğulmuş, Sadrazam Elmas Mehmed Paşa ile Rumeli Beylerbeyi başta olmak üzere eyalet paşaları şehit düşmüştü. Sadrazamın koynundaki sadaret mührü, ordudaki değerli eşya ve savaş ağırlıkları, toplar, 9 bin araba, binlerce deve, at, öküz, 40 bin florilik hazine, padişahın sekiz atla çekilen arabası, mehteranın bütün çalgıları, Avusturyalıların eline geçmişti. İşte bu hezimet 1683 Viyana bozgunundan beri 15 senedir dört cephede Kutsal İttifak'a karşı mücadele eden Osmanlı İmparatorluğunu, 1699 yılında Karlofça'da ciddi toprak kayıplarıyla neticelenen bir barış antlaşmasını imzalamaya mecbur etmişti. Sultan II. Mustafa, Avusturya'nın yanısıra Lehistan ve Venedik'e hatta ertesi sene İstanbul'da yapılan bir antlaşma ile Rusya'ya karşı bile toprak kayıplarını kabul etmenin acı gerçekleriyle yüzleşmek zorunda kalmıştı.
      Sultan II. Mustafa

Sultan II. Mustafa'nın ve ondan önceki bir kaç padişahın pay-i taht İstanbul'u terk etmesi ve Edirne'de oturması uzun zaman devam edince İstanbul yüzüstü kalmış ve sorunları giderek artmıştı. Buna karşılık Edirne kalkınmıştı. İstanbullular yoksullaşırken Edirneliler öylesine zengin ve kibirli olmuşlardı ki, İstanbul'dan küçümseyerek söz etmekteydiler. Sultan II. Mustafa da 8,5 yıl süren saltanatı boyunca ancak iki kez İstanbul'a gelmiş ve toplam sekiz ay kadar kalmıştı. Eski padişahların geleneklerine uymamış, başkente kalıcı bir eser de kazandırmamıştı, bu nedenle İstanbul halkı kendisini tanımıyor ve sempati duymuyordu. Senelerce süren savaşlar boyunca Avrupa'dan mal getirilmesi ve başta savaş araç gereçleri olmak üzere, İstanbul'dan mal çıkartılması yasaklandığından ticaret olanakları kısıtlanmış Anadolu'da ayaklanmalar ve eşkıyalık, İstanbul'da ve taşrada hayat pahalılığı büyük bir sorun halini almıştı. 




Edirne Sarayı 1878'de 93 Harbi olarak bilinen Osmanlı - Rus Savaşı esnasında Edirne Rus işgaline uğrayınca cephanenin Rusların eline geçmemesi için patlatılması üzerine büyük ölçüde harabe haline gelmiştir.

Tüm bunlara ilaveten Sultan II. Mustafa'nın hocası aynı zamanda Şeyhülislam olan Feyzullah Efendi'nin nüfuzunu artırıp tayinlerden azillere kadar müdahale etmesi, içten içe büyük bir tepkinin oluşmasına yol açmıştı. Protokolde Veziriazam'ın önüne geçmiş. Atamaları bizzat kendisi yapmış, Veziriazamlar ondan habersiz iş yapamaz hale gelmişti. Ortanca oğlunu Kazasker, 18 yaşındaki küçük oğlunu ise kadı tayin ettirmiş büyük oğluna ise zengin arpalıklar bağlatmış, mukataa gelirlerini kendisine ve ailesine malikâne olarak tahsis ettirmişti. Ulema silsilesinden Vezir ve Beylerbeyiliğe kadar yüksek hizmetlere adamlarını getirmesi ve terfi bekleyen devlet görevlilerinin, yüksek dereceli kadroların Feyzullah Efendi'nin adamları tarafından tutulması yüzünden bir türlü yükselememeleri, Feyzullah Efendi'ye karşı bir muhalefet grubunun oluşmasına yol açmıştı. O döneme ait bazı kaynaklarda Şeyhülislam Feyzullah Efendi'nin padişaha büyü yaptığı, “sihirbaz” olduğu bile yazılmıştır. Sonuçta tarihe "Edirne Vak'ası" diye geçen korkunç ayaklanma, İstanbul'daki 200 cebecinin ulufelerini alamamalarıyla patlak verir. Cebeciler, Yeniçeriler ve esnaf topluluklarının da katılımıyla 15 Temmuz 1703'te Sultanhamet'te At Meydanı'nda yapılan gösteriden sonra Sadrazamlığa Kavanoz Ahmed Paşa'yı, Şeyhülislamlığa da İmam Mehmed Efendi'yi getiren isyancılar Sultan II. Mustafa'nın artık Edirne'de değil, asıl payitaht olan İstanbul'da oturmasını, Şeyhülislam Feyzullah Efendi ile oğullarının ve yakınlarının da yargılanmak üzere İstanbul'a gönderilmelerini istediler. İsyancıların isteklerini bildirmek üzere Edirne'ye gönderilen heyet Feyzullah Efendi'nin emriyle Havsa civarında tutuklandı. Bunun üzerine mahşeri bir kalabalık Edirne'ye doğru harekete geçti. Bu olaydan sonradan haberi olan Sultan II. Mustafa, isyancıları yumuşatmak amacıyla 27 Temmuz 1703'de Feyzullah Efendi'yi azletti. Fakat asker ve halktan oluşan, Naimâ'nın deyişiyle “sonsuz bir denize” benzeyen yaklaşık 60.000 kişilik bir kuvvetten oluşan ihtilal ordusuyla isyancılar Ağustos ayı başlarında Edirne üzerine harekete geçti. Silivri'ye vardıklarında ayaklanmacıların, Sultan Mustafa'nın tahttan indirilerek kardeşi Şehzade Ahmed'in cülusu için fetva almaları ve İstanbul'dan Edirne'ye gelen ayaklanmacıların Tunca kıyısına inerek sarayı kuşatması üzerine Sultan II. Mustafa 22 Ağustos 1703 günü tahttan çekilerek, yerini 29 yaşındaki kardeşi Şehzade Ahmed' e bıraktı. Edirne'de ele geçirilen Feyzullah Efendi hapsedildi ve devasa servetinin, mallarının ve parasının yerini söylemesi için evlatlarıyla beraber işkencelere tabi tutuldu. Ancak ne kendisi ne de evlatlarına mallarının ve servetinin yerini söyletmeyi başaramadılar. Seyyid olmadığının anlaşılması üzerine başından yeşil sarık alındı, bir hamal beygirine bindirilip Bitpazarı'nı getirilerek orada idam edildi. Birileri cesedinin ayağına ip bağlayıp sürükleyerek Tunca nehrine attı. Kesik başı ise bir sırığın ucunda gezdirildikten sonra Tunca nehrine atıldı. Sevenleri sonradan cesedini nehirden çıkartarak gizlice Sitti Sultan Camii civarına gömdüler. Yaklaşık yarım yüzyıldır padişahlar İstanbul'da yaşamamışlardı. Sultan III. Ahmed tahta geçtikten 15 gün sonra 4 Eylül 1703'te Edirne'de süregelen bu saltanat devrini kapatarak bütün saray halkıyla birlikte İstanbul'a döndü. Devrik padişah II. Mustafa ve şehzadeleri de İstanbul'a getirilerek Topkapı Sarayında kapatıldılar. II. Mustafa'nın kafes yaşamı dört ay sürmüş ya aşırı üzüntüden ya da bilinmeyen bir nedenden dolayı 20 Aralık 1703'te vefat etmiştir.

Anadolu'da Klasik Türk Edebiyatının Doğuşu

İran saraylarında gelişmiş klasik yüksek kültür mirası, Anadolu'da Konya Selçuklu sarayından sonra  Uc Türkmen beyliklerinde örnek al...